Geçmişten günümüze Dağlık Karabağ sorunu ve Ermeni politikaları

featured

Dağlık Karabağ Sorunu ve İşgal Altındaki Topraklar

Kökenlerinin birkaç yüzyıl öncesine dayandığı Dağlık Karabağ Sorunu; 20 Şubat 1988’de, Azerbaycan’a bağlı bulunan Dağlık Karabağ Otonom Vilâyeti (DKOV) yerel konseyinin 110 üyesinin Ermenistan’a bağlanma yönünde karar alması ile tetiklenip 1992’de Azerbaycan ile Ermenistan’ı savaşa sürükledi.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben Güney Kafkasya halklarının bağımsızlık mücadelesi verdiği süreçte Ermenistan, Dağlık Karabağ’ın da dâhil olduğu Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisine tekabül eden bölgeyi işgal etti. İki ülke 1994’ün ilkbaharında Rusya’nın arabuluculuğu ile ateşkes imzalamış olsa da sadece ateşkes anlaşması imzalandığı için savaş hâli durumu devam etmektedir. Azerbaycan’ın, Dağlık Karabağ dâhil 7 ayrı bölgesi o günden bu yana Ermenistan işgali altında. Günümüzde söz konusu sorun, uluslararası kurumların aracılığında çözüm beklemektedir.

Dağlık Karabağ

Güney Kafkasya’da 4 bin 400 kilometrekarelik bir alanı kapsayan Dağlık Karabağ (Yukarı Karabağ), Azerbaycan’ın bir parçası olarak kabul edilen eski Karabağ vilâyetinin yaklaşık dörtte birini oluşturmaktadır. Günümüz çalışmalarında bölge “Karabağ” şeklinde adlandırıldığı için kavram kargaşası olmaması açısından asıl adı “Dağlık Karabağ” olan bölgeye bu yazıda biz de “Karabağ” diyeceğiz.

Bugün sadece Karabağ’da değil, çevresindeki yedi rayonda da Ermenistan/Dağlık Karabağ Ermenilerinin işgali sürüyor. Karabağ’ın çevresinde rayon olarak adlandırılan bu bölgelerde yerleşim yok, sadece Ermenistan askerleri bulunuyor.

İlk Yerleşen Kavim: Sakalar

Türk göçlerinin bölgeye yönelmesiyle, bölgede ağırlıklı olan etnik unsurun Türkler olduğu ve Karabağ’a yerleşen ilk kavimlerin, Türk oldukları iddia edilen İskit/Sakalar olduğu bilinmektedir.

Rusların Ermeni İskân Politikası

18. yüzyıl sonlarına doğru Güney Kafkasya bölgesinde Türk aşiretlerinden Saraçlı boylarının idaresi altında olan Karabağ Hanlığı İran tehdidi karşısında, Rusya’dan yardım isteyerek Mayıs 1805’te Gence’de yapılan Kürekçay Anlaşması ile Rus idaresine bağlanmayı kabul etti. 1828 yılına gelindiğinde ise İran ile Rusya arasında imzalanan Türkmençay Anlaşması ile Rusların bölgedeki hakimiyeti pekiştirilmiş oldu. Osmanlı-Rus savaşının sonunda imzalanan 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Anlaşması ile Osmanlı Devleti tarafından da bu durum kabul edildi.

Rusya gerek İran gerek Osmanlı ile imzaladığı anlaşmalardaki “halkların bir yıl içinde istedikleri yere göç etmesine” imkân tanıyan bir hüküm kapsamında; sunduğu teşviklerle 1928-1930 yılları arasında İran’dan yaklaşık 40.000, Osmanlı’dan ise yaklaşık 90.000 Ermeni’yi Kafkasya’ya, Azerbaycan Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelere göç ettirdi. Aktarılmadan sonra Karabağ’ın etnik bünyesinde Ermenilerin sayısı hızla artmaya başladı. Süreç içerisinde bölgeye yaklaşık 1.300.000 Ermeni’nin göç ettiği ve önemli bir kısmının Ermeni nüfusunun az olduğu Yelizavetpol ve Erivan’ın verimli topraklarına iskân ettirildiği belirtilmektedir.

20. Yüzyıl ve Sistematik Saldırılar

Karabağ üzerindeki çatışmanın tarihî kökenleri bahsettiğimiz gibi 19. yüzyıla dayansa da esasen 20. yüzyıl başında Ermeniler ile Azerbaycan Türkleri arasında çıkan toprak paylaşımı mücadelesine dayanıyor.

1905-1907 yıllarında Ermeniler tarafından Azerbaycan Türklerine karşı geniş çaplı kanlı eylemler gerçekleştirildi. Bakü’de başlayan vahşice eylemler Azerbaycan’ın tüm bölgelerine ve bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Azerbaycan Türklerinin yaşadığı köylere kadar yayıldı. Yüzlerce yerleşim birimi yakılıp yıkılarak haritadan silindi, binlerce sivil vahşice katledildi.

Rusya’da 1917 yılında gerçekleşen Şubat ve Ekim ihtilallerinden istifade ile Bolşevizm bayrağı altında toplanan Ermeniler, 1918 yılı içerisinde Bakü Eyaleti’nde yaşayan Azerbaycan Türklerine karşı etnik kimliklerinden dolayı kitlesel kırım uyguladı. Azerbaycan’ın Şirvan, Karabağ, Zengezur, Nahçıvan, Lenkeran ve diğer bölgelerde bu vahşi kırım faaliyetleri sistematik olarak devam etti.

Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ve yine aynı dönemde Ermenistan Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti. 1919 yılının sonlarında ve 1920’nin yazında Zengezur’da Ermeni-Taşnak silahlı haydut çeteleri sivil Azerbaycan Türk nüfusuna karşı baskınlar ve toplu katliamlar yaptılar. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti döneminde Şuşa’da Ermenilerin haince saldırılarının en dehşetlisi 22 Mart 1920’de Azerbaycan halkının Nevruz bayramını kutladığı günde yaşanmıştır. Bu vahşi olay Azerbaycan’ı işgal etmeye hazırlanan Bolşeviklerin isteği üzerine vuku bulmuştur. 30 Kasım 1920 tarihinde Zengezur kazasının batısı Ermenistan tarafından ilhak edilmiştir. Bunun sonucunda Nahçıvan bölgesi Azerbaycan’ın ana karasından ayrı kalmıştır.

Bu olayları takiben Azerbaycan ve Ermenistan 1922’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’ne katılmak durumunda kaldı. SSCB tarafından 1923’te Karabağ’a, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı otonom bölge & vilâyet statüsü verildi. Başlangıç itibariyle kabullenilmiş görünen ancak özünde Ermeniler tarafından benimsenmeyen bu karar sonrası sorun varlığını korudu. Bu noktadan sonra SSCB’ne rağmen Azerbaycan SSC’ne karşı kitlesel bir faaliyet yürütemeyeceklerini anlayan Ermenistan SSC daha küçük ölçekli saldırılara yöneldi. Yaklaşık 70 yıl devam eden Sovyet hakimiyeti döneminde küçük çaplı saldırılarla Ermenistan SSC topraklarını Azerbaycan SSC toprakları üzerinde genişletti. Planlı ve amaçlı yürütülen politikalar sonucunda 1918-1920 yıllarında 114 bin kilometrekare yüz ölçümüne sahip Azerbaycan’ın Sovyet rejimi döneminde 86,6 bin kilometrekareye kadar gerilediği görülmektedir.

Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilerin, Azerbaycan SSC yönetiminden duydukları rahatsızlığı zaman zaman gündeme getirmelerine rağmen, Sovyet sisteminin durma noktasına geldiği 1980’lerin sonuna kadar statüko nispeten korundu. Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov’un tıkanan sistemin önünü açmak için 1985’te başlattığı açıklık (glasnost) ve yeniden yapılanma (perestroika) süreciyle beraber, Kafkasya’nın bütün sorunlu alanları gibi Dağlık Karabağ da tekrar gün ışığına çıktı.

Uyuşmazlık Süreci: 1988-1992

1988-1992 arası dönem uyuşmazlıklar süreci olarak kabul edilmektedir. Sovyet dönemi öncesinde Ermeniler Dağlık Karabağ’da azınlıkta iken Sovyet döneminde gerçekleştirdikleri sistematik  göçlerle, 1988’de nüfusun yaklaşık yüzde 75’ini oluşturur hâle geldiler.

Mihail Gorbaçov’un başlattığı yeniden yapılanma sürecinden Ermeniler de istifade etmek istedi. Bunun sonucunda, Sovyetler Birliği içinde Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge olan Dağlık Karabağ’ın Ermeni çoğunluğundaki parlamentosu, 20 Şubat 1988’de 110 üyesinin oyu ile Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile birleşme kararı aldı. 1989 yılında, Kremlin, Dağlık Karabağ’ın bu kararını geri çevirip, bölgeyi yeniden Azerbaycan’a bağladı. Sovyetler Birliği’nin dağılmaya başladığı 1991 yılı sonunda, otorite boşluğunu fırsat bilen Ermeniler bu kez de Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını ilan ettiler. Bu durum Dağlık Karabağ’da, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki devam eden silahlı çatışmaların da fitilini iyice ateşlemiş oldu.

Taraflar arasında yer yer çatışmaların olduğu bu dönemde barış sağlamaya yönelik girişimler de oldu. Bu kapsamda Jeleznovodsk Kommünikesi (Anlaşması) Karabağ sorununda sunulan ilk ateşkes anlaşmasıydı. Nitekim iki taraf yetkilileri, Azerbaycan-Ermenistan sınırındaki İcevan rayonuna bağlı bir köyde görüştüler. Görüşme sonrasında, “cinayet ve intikama dayanan kısır döngünün durdurulmasının zorunlu olduğu” vurgulandı. Tüm bu barış girişimleri ve verilen vaatler havada kaldı ve taraflar karşılıklı saldırılara devam etti. Azerbaycan tarafı, ateşkese uyulmadığını göstermek üzere Rusya ve Kazakistan’dan bölgeye gözlemciler de getirtti.

20 Kasım 1991’de Azerbaycan hükumetinin üyelerini (Devlet Sekreteri Tofig İsmayılov, Başbakan Yardımcısı Zülfü Hacıyev, İçişleri Bakanı Mehemmed Esedov, Başsavcı İsmet Qayıbov), adalet ve güvenlik yetkililerini, iki Rus generali, Kazak ve Rus gözlemcileri (Kazakistan İçişleri Bakan Yardımcısı Sanlal Dasumoviç Serikov ve diğerlerini), ayrıca ünlü gazetecileri taşıyan helikopter Ermenilerin kontrolündeki bölgeden açılan ateş ile düşürüldü. Gerçekleştirilen saldırıda 20 kişi hayatını kaybederken barış görüşmeleri ve ateşkes süreci baltalanmış oldu.

Dağlık Karabağ Savaşı: Süreç ve Taraflar

Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) 8 Aralık 1991 tarihinde Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Beyaz Rusya arasında imzalanan anlaşma ile kurulmuş devletler topluluğudur. İmzalanan bu anlaşma ile Sovyetler Birliği resmen yıkılmış oldu. Bu tarihten sonra Ermeniler silahlı güç kullanmaktan çekinmeyeceklerdi…

Hankendi’nin Rus destekli Ermeni çetelerce işgal edilmesiyle başlayan Dağlık Karabağ Savaşı; 1992 yılında 25 Şubatı, 26 Şubata bağlayan gece Hocalı Katliamı ile vahşet boyutunu aldı. 1993 yılında 28 Ekim-1 Kasım tarihlerinde Ermeni Silahlı Kuvvetleri son olarak Zengilan rayonunu işgal ederek Dağlık Karabağ’ın ve 7 rayonun tamamını ele geçirmiştir.

Dağlık Karabağ bölgesi 8 Mayıs 1992’de Ermeniler tarafından işgal edildi. Aynı yıl, 18 Mayıs’ta, Dağlık Karabağ ile Ermenistan’ı ayıran Laçin bölgesi işgal edildi. Ermeni saldırıları 1993’te de devam etti ve Kelbecer, Ağdam, Fuzuli, Cebrayil, Gubatlı ve Zengilan gibi Dağlık Karabağı çevreleyen bölgeler de Ermenilerin eline geçti.

Dağlık Karabağlı Ermeniler, savaş sonunda bölgenin tümünün kontrolünü ele geçirdikleri gibi komşu yedi bölgeyi (rayon) de işgal etmiş oldular. Böylelikle Dağlık Karabağ ile Azerbaycan’ın doğrudan temas noktaları oldukça sınırlandırılmaya çalışıldı. Ateşkesin imzalandığı 1994 yılından bu yana Azerbaycan topraklarının yaklaşık yüzde 20’si Ermeni işgali altında bulunuyor.

Azerbaycan yetkilileri Dağlık Karabağ olaylarında Rusya’nın, Ermenistan’a gizliden destek olduğu görüşündeydiler. Bu sebepten dolayı Azerbaycan bağımsızlığının ardından BDT’ye katılmama noktasında kararlıydı. Rusya, Azerbaycan’a BDT’ye katılması konusunda farklı yollardan baskı yapıyordu ancak Azerbaycan Parlamentosu’ndan ret kararı çıkıyordu. Azerbaycan’ın bu tutumu karşısında Rusya, Ermenistan’a gizliden verdiği desteği daha açık vermeye başladı.

Haydar Aliyev, 7 Eylül 1993 günü yapmış olduğu açıklamada ülkesinin BDT’ye girmek istediğini açıkça belirtmiştir. Karşılığında Rusya’dan Ermenilere Dağlık Karabağ konusunda baskı yapılmasını istemiştir.

Bişkek Protokolü

5 Mayıs 1994‘te imzalanan Bişkek Protokolü ile ateşkes sağlanmıştır. Anlaşmayla böylece geniş çaplı saldırı ve operasyonlara son verildi. Bişkek Protokolü’nden itibaren barış arayışları hâlâ devam etmektedir. Taraflar karşılıklı olarak sıkça ateşkesi ihlal ediyor.

Sonuçta: 30 bin kişi hayatını kaybetti ve binlerce aile yurdunu terk edip mülteci oldu. Azerbaycanlı kaynaklara göre bu sayı 1 milyon.

Bu süreçte Azerbaycan’ın konumu ”savunma”, Ermenistan ”saldırgan” veya ”işgalci” olarak nitelendirilmektedir.

Aralıklarla devam eden çözüm müzakerelerine rağmen hem Dağlık Karabağ-Azerbaycan temas hattında hem de Azerbaycan-Ermenistan sınırında, karşılıklı ateşkes ihlalleri sık sık tekrarlanıyor. Her iki taraftan da belirli zayiatla askerin ölmesi ve/veya yaralanması ile sonuçlanan bu tür sınır çatışmaları, Ermeni ve Azerbaycanlı liderlerin müzakere masasından sürekli uzlaşmadan kalkmalarının ardından hız kazandı.

2014’ün Ağustos ayında 20 yılın en kanlı çatışmaları yaşandı. Dağlık Karabağ sınırında iki gün süren çatışmalarda 13 Azerbaycan askeri şehit oldu. Ermenistan Savunma Bakanlığı da 20 askerinin öldüğünü açıkladı.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Minsk Grubu, artan çatışmalar üzerine, Azerbaycan ve Ermenistan arasında kalıcı çözüm için müzakerelerin yeniden başlatılması çağrısı yaptı.

Nisan 2016 Çatışmaları

Son olarak 2016 yılında 1 Nisanı, 2 Nisana bağlayan gece ve 27-28 Nisan günlerinde Ermenistan Silahlı Kuvvetleri sınır hattında Azerbaycan birliklerine ve sivil halka saldırdı. Saldırı sonunda Ermeni birlikleri önce geri püskürtüldü daha sonra Azerbaycan birlikleri 25 yıl aradan sonra ilk kez toprak kazanımı elde ettiler.

1-2 Nisan tarihlerinde başlayan Ermeni saldırılarının ilk gününde bir çok Ermeni tankı imha edilirken ilerleyen günlerde de Ermenistan 14 adet tankının imha edildiğini duyurdu. Azerbaycan ise 30+ Ermeni tankının imha edildiğini duyurdu. Vurulan tanklara ilişkin insansız hava aracı ile alınan görüntülere aşağıdaki videodan ulaşabilirsiniz.

Hocalı Katliamı (25-26 Şubat 1992)

Hocalı Katliamı, 26 Şubat’ta, İnsan Hakları Savunma Merkezi, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Time dergisinin de ifade ettiği gibi güçlü silahlarla donatılmış Ermenistan silahlı birlikleri ile Hankendi‘de konuşlanmış bulunan Albay Zarvigarov komutasındaki 366’ncı Rus Motorize Alayı’nın desteğindeki Ermeni güçler tarafından gerçekleştirildi. Saldırıya zırhlı araç, piyade araçları ve tanklar eşliğinde ‘Artsakh’ın sözde ‘Milli Bağımsızlık Ordusu’na ait birlikler katıldı.

Öncelikle 936 km2’lik alana sahip ve 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kentine 25 Şubat günü saat 23.00’dan itibaren topçu birlikleri saldırı gerçekleştirdi. Öncelikle yerleşim bölgesinde bulunan kışla ve savunma mıntıkaları hedef alındı. Akabinde Rus alayının tanklarından ve topçu birliklerinden yapılan saldırılar ile Hocalı Havaalanı kullanılamaz hâle getirilerek dış dünya ile ilişkisi tamamen kesildi. Savunmasız kalan kente 26 Şubat 01.00-04.00 arasında giren Rus destekli Ermeni piyade birlikleri; çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden birçok insanımızı vahşice katlettiler. 26 Şubat günü sabah saat 07.00 sularında ise Hocalı kentinde tam bir yıkım ve kaos vardı. Halk çıkışı için serbest koridor oluşturulmuş ancak halka bu bildirilmeden tank ve topçu atışlarıyla halk hedef alınmıştır. Serbest koridordan sadece ve sadece ‘60’ kişinin geçtiği ifade edilmiş ve sadece ‘1’ kişi ile olaylardan sonra irtibat kurulabilmiştir.

26 Şubat 1992’de, 106’sı kadın, 70’i yaşlı, 63’ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azerbaycan vatandaşı Türk katledildi.

Ermeni birlikler tarafından gerçekleştirilen katliamın detaylarına sonraki yazımızda ayrıntılı bir şekilde yer vereceğiz…

Kaçkınlar

10 milyon nüfuslu Azerbaycan’da 1 milyondan fazla göçmen yaşıyor. Yani ülkedeki her 10 kişiden 1’i mülteci konumunda. Azerbaycan’da mültecilere malum nedenlerden yerlerinden kaçmak durumunda kaldıkları için “kaçkın” diyorlar. Ülkedeki kaçkınların sayısı toplam nüfusun yaklaşık yüzde 13’üne denk geliyor. Bu insanlar 20 yıldır tam bir insanlık dramı yaşıyorlar. İçlerinde, yaşlananlar, sakat olanlar, kimsesizler ve işsizler var. Göçmen olarak doğan çocukların sayısı da sürekli artıyor. Dağlık Karabağ’da artık hiç Azerbaycan Türkü yaşamıyor. Savaşın neden olduğu toplam ölü sayısı 30 bin. Sadece, Ermenilerin 1992 yılında yaptığı Hocalı katliamında 613 kişi öldürülmüş, 487 kişi de sakat bırakılmış. Savaş nedeniyle Azerbaycan’ın uğradığı maddi zarar ise 22 milyar doları buluyor.

Uluslararası Arenada Çözüm Arayışları: MİNSK Grubu

Soruna ilişkin arabuluculuk süreci Şubat 1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Anlaşması (Günümüzde AGİT) çerçevesinde başlatıldı. AGİT Dışişleri Bakanları Kurulu’nun 24 Mart 1992 tarihli Helsinki toplantısında sorunun kısa sürede ve barışçıl yollarla çözülmesi için Minsk’te Dağlık Karabağ’a ilişkin konferansın yapılması kararı alındı. Minsk Grubunun girişimleri BM Güvenlik Konseyi tarafından takdir gördü ve sorunun çözümünün AGİK MİNSK Grubu’nun inisiyatifinde aranmasına karar verdi.

5- 6 Aralık 1994 tarihinde Budapeşte’de gerçekleştirilen AGİT zirve toplantısında, MİNSK Grubu Eşbaşkanlık Kurumu’nun oluşturulması kararı alındı. Lizbon zirve toplantısının ardından Fransa, Rusya ve ABD’den oluşan Eşbaşkanlık Kurumu 1997’de kuruldu.  MİNSK Grubu’nun diğer üyeleri Türkiye, Almanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, Belarus, İsveç ve Finlandiya.

Eşbaşkanlık Kurumu’nun 1 Haziran 1997’de sunduğu ilk kapsamlı anlaşma taslağı, silahlı çatışmanın sona erdirilmesini ve Dağlık Karabağ’ın statüsüne ilişkin anlaşma sağlanmasını öneriyordu. Azerbaycan tarafının olumlu yaklaştığı bu taslağı Ermenistan reddetti. Bölgeyi ikinci kez ziyaret eden eşbaşkanlar ‘’aşamalı çözüm’’ önerisi sundular. İlk aşama altı rayonun işgaline son verilmesi, göçkünlerin işgale son verilen bölgelere dönmesi, AGİT’in barış sağlama operasyonlarının başlaması ve temel komünikasyon hatlarının onarımını içeriyordu. İkinci aşamada ise Laçın ve Şuşa meselelerinin çözümü ile Dağlık Karabağ’ın statüsü hakkında temel ilkelerin belirlenmesi ve AGİK’in MİNSK Konferansı’nın gerçekleşmesi gerekiyordu.

10 Ekim 1997 tarihinde Strazburg’da ortak bir bildiri sunan Azerbaycan ve Ermenistan Cumhurbaşkanları ‘’son önerilerin müzakerelerin sürdürülmesine yönelik ümit verici bir temel’’ olduğunu ifade ettiler fakat dönemin Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan’ın 1998’de istifa etmesi ve yerine göreve gelen Rober Koçeryan’ın, aşamalı çözüme ilişkin öneriye verilen onayı geri aldığını ilan etmesi üzerine süreç yine Ermenistan tarafından tıkandı. Eşbaşkanlar 9 Kasım 1998 tarihinde, Dağlık Karabağ’ın bir devlet yönetim birimi statüsü kazanması ve Azerbaycan’ın sınırları içerisinde Azerbaycan ile ortak devlet olmasını öngören ‘’ortak devlet’’ önerisi sundu. Azerbaycan bu öneriyi kendi ilkelerine ve Lizbon görüşmelerine aykırı olduğu gerekçesiyle reddetti. Bundan sonra hiçbir yeni öneri ortaya konmadı ve 1999’dan itibaren Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları arasında sorunun çözümüne ilişkin doğrudan görüşmeler başladı.

25 Ocak 2005’te AKPM’nin kabul ettiği 1416 numaralı karar, Mayıs 2006’da Eşbaşkanlığı yürüten ülkelerin dışişleri bakanlarının ilk kez bölgeyi ziyaret etmeleri ve Eşbaşkanların 22 Haziran 2006’da AGİT Sürekli Konseyi’ne bildiri sunması, 9 Haziran 2007’de St. Petersburg’da İlham Aliyev ve Robert Koçaryan’ın görüşmesinin ardından Eşbaşkanların 13 Temmuz 2007’de sorunun çözümünde gelinen noktaya ilişkin sunduğu bildiri, 2 Kasım 2008 tarihinde Moskova’da Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan Cumhurbaşkanlarının sundukları ortak bildiri ve sonrasında gerçekleşen diğer görüşmeler de soruna bir çözüm getirmemiştir.

2018 yılında Ermenistan’da gerçekleşen ‘’Kadife Devrim’’ sonrası Nikol Paşinyan’ın başbakan olması ve Dağlık Karabağ sorununu barışçıl yollarla çözme eğiliminde olduklarını bildirmesi ilk etapta sürece yönelik tıkanıklığın açılması yönünde umut verici görülmüş olsa da, Aliyev ile Paşinyan arasında gerçekleştirilen mekik diplomasisi hâlâ bir çözüm getirmiş değil.

Tarihte ilk kez bir Azerbaycan ve Ermenistan lideri kamuoyu önünde açık tartışma gerçekleştirdi

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, 56. Münih Güvenlik Konferansı kapsamında düzenlenen bir panelde Dağlık Karabağ konusunu tartıştı. 16 Şubat 2020’de düzenlenen bu panelle, tarihte ilk kez bir Azerbaycan ve Ermenistan lideri kamuoyu önünde açık tartışma gerçekleştirmiş oldu.

Aliyev konuşmasında Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sinin Ermenistan’ın işgali altında bulunduğunu ve 1 milyondan fazla Azerbaycanlının topraklarını terk etmek zorunda kaldığını ve, Azerbaycan halkına karşı etnik temizlik yapıldığını belirtti.

Paşinyan ise konuşmasında Hocalı Katliamı’nı inkar etti. Sorunun barış yoluyla çözülmesi gerektiğinin farkında olduğunu söyleyen Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Dağlık Karabağ’da Ermenistan ordusunun değil, Karabağ Ermenilerinin silahlı güçlerinin bulunduğunu iddia etti fakat daha sonra kendi oğlunun da Karabağ’da, cephe hattında askerlik yaptığını söyledi.

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir