Celal Şengör’ün savcılığa verdiği bilimsel savunma! Nuh Tufanı’nı anlattı…

Prof. Dr. Celal Şengör, bir televizyon programındaki sözleri nedeniyle "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerlere alenen aşağılama" suçlamasıyla açılan soruşturma kapsamında "şüpheli" olarak ifadeye çağrıldı.

featured

Profesör Celal Şengör, Habertürk’te katıldığı Teke Tek Bilim programında, Musa ve İbrahim peygamberlerin yaşadığına dair bir kanıt olmadığını, tarihi bir kişilik olarak yaşadığı kesin olarak bilinen tek peygamberin Hz. Muhammed olduğunu söylemişti.

Programa RTÜK tarafından ceza verilirken, Şengör savcılık tarafından “Halkın Bir Kesiminin Benimsediği Dini Değerleri Alenen Aşağılamak” suçlamasıyla ifadeye çağrılmıştı.

Bugün ifadeye giden Şengör’ün avukatı Celal Ülgen’in hazırladığı savunmaya Cumhuriyet ulaştı.

Kendi bokunu yiyen şaplakçı Celal Şengör’e ‘Musa peygamber’ soruşturması

WIKIPEDIA’LI SAVUNMA

“Bu değerlendirme bilimsel bir değerlendirme olup tarihi bir gerçeklik taşımaktadır” denilen savunmada “Sayın Cumhuriyet Savcısı sadece Wikipedia’ya bile bakmış olsalar ne demek istediğimizi anlar” ifadeleri kullanıldı. Wikipedia’dan yapılan alıntılar savunmada şöyle yer aldı:

“Musa’yla ilgili ilk yazılı kaynak Babil Sürgünü sırasında üretildiği düşünülen metinlerdir. Bu metinler Musa’nın yaşadığına inanılan dönemden yaklaşık olarak 1000 yıl sonrasına denk geliyor ve Musa veya Kutsal kitap ile ilgili bazı anlatıların Babil-Sümer anlatıları ile benzerliklerine de ışık tutabilir. (…)

Musa’nın doğumu ve büyütülmesi ile ilgili anlatılan öykülerin bir kısmı Akad kralı Sargon, Hint en:Karna ve Yunan Oedipus öyküleri ile örtüşür, yani belli ki masalsı bir karaktere yakıştırmadır. (…) 21. yüzyılın başlarında arkeologlar, İbrahim, İshak veya Yakup’u güvenilir tarihi şahsiyetler yapacak herhangi bir bağlam kurma umudundan vazgeçtiler.”

“NUH TUFANI DA MASALDAN ÜRETİLDİ”

Prof. Celal Şengör’ün savunmasında bütün bunlara ek olarak Nuh Tufanı’nın da masallara dayandığı anlatıldı:

“Şengör’ün 2003’te dünyanın en prestijlilerinden olan Amerika Jeoloji Derneği tarafından yayımlanan bir kitabında Nuh Tufanı menkıbesini detaylı olarak inceleyerek onun da 1875’ten beri pek çok Eski Ahit uzmanı, Asurolog, tarihçi ve arkeoloğun da defaatle yayımladığı gibi—tamamen Sümer, Asur ve Babil mitolojilerine, yani masallarına dayandığını, sözde dünyayı kaplayan bir tufan için jeolojik en küçük bir iz bile bulunamadığını belgelemiştir.

Şengör’ün eserinin orijinalliği ilk defa Sümer, Akkad, Babil, Yunan ve Eski Ahit anlatılarını sütunlar halinde dizerek bir ‘deneştirme şeması’ oluşturması olmuştur. Şengör’ün şeması hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir şekilde Nuh Tufanı menkıbesinin eski Mezopotamya masallarından türediğini ispat etmekte, kendinden önce pek çok bilim insanı tarafından zaten ortaya atılmış bu görüşü desteklemektedir. Bu şema dilekçemiz ekinde sunulmaktadır.”

Ortaçağ’da, kilisenin bilim insanlarıyla çatışmasının anlatıldığı savunmada, bilim ile dinin ilişkisi şöyle tarif edildi:

“Din ve bilimin konularının birbirleriyle örtüşmediğini iddia etmek tarih cehaletinin bir sonucudur. Zaten öyle bir şey olsa binlerce yıllık sürtüşme olmazdı.

Yaradılış efsanesinden tutun da Nuh Tufanı’na, dillerin ayrışmasından insanların mucizelerle hastalıklarından kurtarılmalarına, dünyanın şeklinden Ay ve Güneş’in yörüngelerine ve Güneş sisteminin geometrisine kadar pek çok konuda hem din hem de bilim ortaya görüşler atmışlardır.

Bunların hepsi birbiriyle örtüşür ve çelişir. Bu çelişkilerin istisnasız hepsi bilim lehine çözülmüş, din her seferinde geri adım atmak zorunda kalmıştır.”

“TÜRKİYE ORTAÇAĞ’A GERİ DÖNDÜ”

Türkiye’de Ortaçağ’a geri dönüşün yaşandığını söyleyen Şengör, savcılığa geri adım çağrısında bulundu:

“Türkiye’de de Diyanet ve RTÜK, Ortaçağ’ın görüşlerine geri dönerek benim dile getirdiğim bir tarihi gerçek için Habertürk kanalına ceza verilmesini temin etmişlerdir. Maalesef bir Cumhuriyet Savcısı da 21. yüzyılda bilimi reddederek dinsel masalları değerlerin temeli yapan bir görüş için beni şüpheli ilan etmiştir.

Bu yapılan hiçbir bilimsel ortamda savunulamaz, her iki kurumu da gülünç duruma düşürür. RTÜK ve Savcılık bilimsel olarak hiçbir tarihi belgesi olmayan bir mitolojiye dayanarak bilime karşı çıkmaya yeltenmiştir.

En çok iki tür gerçek fikrine sığınmaya kalkabilir ki, bu da günümüzde biraz tahsilli ve aklı başında insanları ancak güldürür. RTÜK ve savcılık bilimsel bir ifadeye ceza vermeye kalkışarak, bilime karşı çıkmaktadır.

Galile’yi ve Darwin’i mahkûm eden kiliseleri göz önünde bulundurarak günün birinde kendilerinin de aynı duruma düşeceğini düşünüp aldığı karardan vakitlice vazgeçmelidir.”

YİRMİDEN FAZLA ESER

Suçlamaya konu kanunda “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” yazıldığı hatırlatılırken, Şengör’ün sözlerinde hem aşağılama olmadığı hem de kamu barışını bozmadığı anlatıldı.

Şengör’ün savunmasında, bilim tarihi, arkeoloji, tarih, felsefe, dinler tarihi konularında 20’nin üzerinde esere atıf yapıldı. Çeşitli dillerde yayımlanmış bu eserler kaynak gösterilerek, dinsel anlatıyla bilimsel gerçekler arasındaki tarihi farklılıklar irdelendi.

“BU YAPILAN HİÇBİR BİLİMSEL ORTAMDA SAVUNULAMAZ”

Şengör, avukatı Celal Ülgen ile birlikte bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne gelerek ifade verdi. Şengör’e destek için gelenler arasında gazeteci Fatih Altaylı, yazar Orhan Bursalı, emekli tümgeneral Ahmet Yavuz yer aldı. Şengör’ün avukatı Celal Ülgen, ifadeye girmeden önce yaptığı kısa açıklamada “Burada yargılanan Celal Şengör değil, burada yargılanan bilim” dedi.

İfadesinde akademik çalışmalarından örnekler sıralayan Şengör şunları söyledi:

“Türkiye’de de Diyanet ve RTÜK, Orta Çağın görüşlerine geri dönerek benim dile getirdiğim bir tarihi gerçek için Habertürk kanalına ceza verilmesini temin etmişlerdir. Maalesef bir Cumhuriyet savcısı da 21. yüzyılda bilimi reddederek dinsel masalları değerlerin temeli yapan bir görüş için beni şüpheli ilan etmiştir. Bu yapılan hiçbir bilimsel ortamda savunulamaz, her iki kurumu da gülünç duruma düşürür. ”

“RTÜK VE SAVCILIK BİLİMSEL İFADEYE CEZA VERMEYE KALKIŞARAK BİLİME KARŞI ÇIKMAKTADIR”

RTÜK ve savcılık bilimsel olarak hiçbir tarihi belgesi olmayan bir mitolojiye dayanarak bilime karşı çıkmaya yeltenmiştir. En çok iki tür gerçek fikrine sığınmaya kalkabilir ki, bu da günümüzde biraz tahsilli ve aklı başında insanları ancak güldürür. RTÜK ve savcılık bilimsel bir ifadeye ceza vermeye kalkışarak, bilime karşı çıkmaktadır.

Galile’yi ve Darwin’i mahkum eden kiliseleri göz önünde bulundurarak günün birinde kendilerinin de aynı duruma düşeceğini düşünüp aldığı karardan vakitlice vazgeçmelidir. Yoksa, günümüzde ‘akademik sol’ denilen akımın temsilcileriyle kendisini aynı safta buluverir.

“İNANÇLA ALAY EDECEK, AŞAĞILAYACAK KADAR APTAL BİR ADAM DEĞİLİM”

Bu arada müvekkilimiz Prof. Dr. Celal Şengör hiç kimsenin inancı ile alay edecek, onu aşağılayacak kadar aptal bir adam değildir. Charlie Hebdo dergisi İslam Peygamberi ile alay etmeye kalkınca şu beyanatı verdiği herkesçe bilinir: ‘Hiçbir tarihi karakteri aşağılayan adam akıllı bir adam olamaz. Şimdi sen tut Atatürk’ü aşağıla, Cengiz Han’ı aşağıla, İsa’yı aşağıla; böyle aptalca şey olur mu? Niye aşağılıyorsun ya? Ne demek bu? Niçin yani? Sonra bir grup insanın saygı duyduğu bir adam. Bir de aşağılanacak da bir adam değil, müthiş bir adam.’ Müvekkilimizin felsefesine göre ‘İsteyen istediğine inanır ve o beni ilgilendirmez. Beni ilgilendiren bilimin bugün bize doğru olarak sunduklarıdır. Onları savunmak da benim hem mesleğim hem de sebebi mevcudiyetimdir.’

Ancak TCK 216/3 ile ilgili olarak madde gerekçesinde, “fiilin cezalandırılabilmesi için kamu barışını bozmaya elverişli olması gerekir” ifadesi yer almaktadır. Buradan yola çıkıldığında, elverişliliğin, cezalandırma için aranan bir koşul olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Fakat madde gerekçesinin bağlayıcı olmadığı ve tek başına gerekçede yer alan ifadeden yola çıkarak hukuki nitelik belirlemesinin yerinde olmadığı söylenebilir. Buna rağmen, madde metninde yer alan “kamu barışını bozmaya elverişli” olma koşulunun objektif cezalandırılabilme koşulu olduğu ileri sürülmektedir.

Aynı zamanda suçun bu yönüyle somut tehlike suçu olduğu ileri sürülmekte olup, dini değerlerin aşağılanmasının yeterli olmadığı, aşağılamanın kamu barışını bozmaya elverişli olması gerektiği belirtilmiştir. Ancak bu suç, soyut-somut tehlike suçu kapsamında ele alınmalıdır. Çünkü halkın bir kesiminin benimsediği dini değerlerin alenen aşağılanması; ancak fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde cezalandırılacaktır.

Burada kamu barışını bozmaya elverişli olan alenen aşağılama, suç olarak düzenlenmiştir. Fiile dair fiil ile doğrudan bağlantılı bir özellik olarak kabul ettiğimiz elverişlilik hususu, fiil kapsamında incelenmelidir. Böylelikle bu ifade ile alenen aşağılama fiilinin, ne şekilde işleneceği, diğer bir deyişle fiilin işleniş̧ şeklinin nasıl gerçekleştirileceğine işaret edilmiştir.”

Avukat Celal Ülgen de, suç türlerinin maddi-manevi unsurları bulunmadığından ve eleştiri sınırları içerisinde kalan sözler için Şengör hakkında kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verilmesini talep etti.

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir