Kadir Şeker suçlu mu; kahraman mı?

featured

İşte İzzet Doğan’ın o yazısı…

 

Montesquieu “Kanunların Ruhu Üzerine” adlı eserinde diyor ki: “Cehaletin hüküm sürdüğü bir çağda, insanlar en büyük kötülükleri yaparken dahi, herhangi bir şüphe duymazlar. Aydınlık bir çağda ise, insan en büyük iyilikleri yaparken dahi korkuyla titrer.” der.

Henüz yargılama devam ederken sosyal medyada #kadiricinadalet kampanyası başlatılmıştı. Kadın dernekleri, avukatlar ve akademisyenlerin yanı sıra ünlüler de #kadiriçinadalet etiketinin altında Kadir Şeker’in tutuksuz yargılanması gerektiğini savundu.

Zülfü Livaneli: “Kadir Şeker tanımadığı bir kadını, tanımadığı bir erkeğin elinden kurtarırken nasıl olur da taammüden cinayetle suçlanır. Gerçekten kahramandır.”

Hande Yener: “Kadir Şeker Tutuksuz Yargılansın! #kadiricinadalet”

Ebru Gündeş: Öldürmek için değil yaşatmak için yaptı.- Didem Soydan: Bir Twitter kullanıcısının yazdığı “Kasten adam öldürmedi. Bir kadını korumaya çalıştı. Bir şeyler yapmalıyız. #kadirleryanmasin” sözlerini retweet etti.

 

Yargının Kadir için vereceği karar sadece bir insanın mahkumiyeti veya özgürlüğünü ilgilendirmeyecek, topluma bir mesaj olacak ayrıca Kadir eğer ceza alırsa savunmasız bir kadın şiddet görürken kimse olayı önlemek üzere müdahale etmeyecektir deniliyordu.

Kadir Şeker fen lisesini bitirmiş üniversiteye hazırlanıyordu çünkü doktor olmak istiyordu. Dershaneden çıkmış eve giderken, bir parkta, bir kişinin bir kadını dövdüğünü gördü. Bana ne deyip, sırtını dönüp gidemedi. Şiddet gören kadını kurtarmak istedi. İnsancıl ve etik bir tutum sergiledi.

Kadir Şeker’in yargılanması bitti ve Kadir Şeker’e “kasten adam öldürme” suçundan önce müebbet hapis cezası verildi. Ardından suçun haksız tahrik altında işlendiği gerekçesi ile ve iyi hal nedeniyle verilen ceza sonuçta 12 yıl 6 aya indirildi.

Bu cezanın açıklanması üzerine sosyal medya yine adalet arayışı içine girdi. İnsan ister istemez sosyal medyanın yargının toplum vicdanını tatmin etmekten uzak kararları olmasından doğan boşluğu doldurmaya kalktığını düşünüyor

Dün bana Kadir Şeker için yeni açılan bir imza kampanyasının mesajı geldi. İçeriği şöyleydi:

Fen Lisesi mezunu olan ve tıp fakültesine hazırlanan 20 yaşındaki Kadir Şeker, müdahale etmek istediği adamın saldırısına maruz kaldı ve çıkan boğuşmada saldırganı üzerindeki meyve bıçağı ile yaraladı. Saldırgan hastanede hayatını kaybederken Kadir Şeker ise tutuklandı.

Kadir katil değildir. 3. kişi lehine meşru müdafaada bulunmak üzere hiç tanımadığı genç bir kadını 19 ayrı suçtan sabıkası bulunan bir psikopattan kurtaran kahramandır.

Kadir için adalet istiyoruz!
Kadir’e destek vermek bizim vazifemizdir.

Adalet yerini bulsun ve Kadir serbest bırakılsın!

Bu kampanyaya benzer kampanyalar birçok kez yapıldı. Örneğin fiziki şiddet gördüğünü ileri süren Deniz Bulutsuz yargıya başvurup Ozan Güven hakkında iki ay uzaklaştırma kararı aldı. Yani olay yargıya intikal etti. Ama buna karşın sosyal Medya’da “Ozan Güven yalnız değildir” diye neredeyse bir kampanya başlatıldı. Yani sosyal medya yargı görevini yapmaya çok hevesli ve bu işi severek yapıyor

Mahkemeler arasında görülen farklı ve çelişkili kararlar karşısında durumdan vazife çıkaran sosyal medya mensupları bu kararlara karşı biri birlerinden habersiz de olsalar sanki bir jüri oluşturmuşlardır. Ancak bu gidişin sonu iyi değildir ve hatta tehlikelidir. Çünkü artık yargıda kararlarında “sosyal medya ne diyecek” psikolojisi içine daha çok girebilir.

Kadir Şeker’in olayında yargı mutlaka yasal savunma da diyebileceğimiz meşru müdafaadan yararlanıp yararlanamayacağı tartışılmıştır. Basında çıkan haberlere göre olayın en yakın tanığı olan Özgür Duran’ın sevgilisi Ayşe D: “Özgür beni dövmüyordu, tartışıyorduk. Kadir yanımıza gelirken elinde bıçak vardı. 14 Şubat’ta nikahımız vardı yüzüklerimizi bile aldık taktık. Sosyal medyada yazılanlar bizi çok üzüyor. Bunların hiçbirisini hak etmedi” sözleri doğruysa Kadir Şeker’in savunmasını çok tartışmalı hale getirmektedir.

Mahkeme de Şeker’in “meşru müdafaa savunmasına itibar etmemiş. Bu durumda mahkemenin tahrik hükümlerini uygulaması doğru olsa bile yeterli değildir ve ağır tahrik ile en yüksek indirimin uygulanması gerekirdi diye düşünmekte mümkün. Zaten bu gerekçeyle Başsavcılık da kanun yollarına başvurmuş.

Mahkûmiyet kararını Ahmet Hakan:

Kadir Şeker’in aldığı 12.5 yıllık hapis cezasının verdiği mesaj şudur:

Sokakta bir adam, bir kadına şiddet uyguluyorsa… Sakın adamın yanına fazla yaklaşmayın. Elinizden bir kaza çıkabilir ve hayatınız yanar.” diye yorumlarken

Yılmaz Özdil de karara tepki göstererek:

“Yanlış yaptın Kadir… Kadını döven herifi öldürdün, 12 yıl yedin. Halbuki o herif yerine kadını öldürseydin, şimdi dışardaydın” ironi yapmış.

 

Gönül isterdi ki; insancıl ve etik bir tutum sergileyen ve şiddete uğrayan bir kadının yardımına koşan Şeker’in sonu böyle olmasın.

Asıl olması gereken yargının kararlarında tam bağımsız ve tarafsız olmasıdır. Bağımsızlık tüm kurum ve kuruluşlara karşı, tarafsızlık ise taraflara karşı olmalıdır.

Verilen kararların yargı sürecinin aşamalarını sabırla beklememiz ve adaletin geç de olsa tecelli edeceğine inanmamız, güvenmemiz gerekir.

.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir