Türk edebiyatının usta kalemi Sabahattin Ali ölümsüzlüğünün 73. yılında… Kürk Mantolu Madonna’dan İçimizdeki Şeytan’a Sabahattin Ali’nin en sevilen kitap bölümleri…

featured

Sabahattin Ali, 73. ölüm yıldönümüde de unutulmadı.

Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli yazarlardan Sabahattin Ali, kısa görülen 41 yıla büyük eserler sığdırdı. İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf, Değirmen gibi çok önemli roman ve öykülere imza atan 25 Şubat 1907 doğumlu büyük yazar 113 yaşında. İşte Sabahattin Ali hakkında az bilinenler ve kısa yaşam öyküsü…

Sabahattin Ali kimdir?

Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907 tarihinde dünyaya geldi. Edebî kişiliğini toplumcu gerçekçi bir düzleme oturtarak yaşamındaki deneyimlerini okuyucusuna yansıttı ve kendisinden sonraki Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatını etkileyen bir figür hâline geldi. Daha çok öykü türünde eserler verse de romanlarıyla ön plana çıktı; romanlarında uzun tasvirlerle ele aldığı sevgi ve aşk temasını, zaman zaman siyasi tartışmalarına gönderme yapan anlatılarla zaman zaman da toplumsal aksaklıklara yönelttiği eleştirilerle destekledi. Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları Türkiye’deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20. yüzyılda hem 21. yüzyılda etkisini sürdürdü.

Eğridere’de doğan Sabahattin Ali, ilk hikâye ve şiir denemelerine Balıkesir’de başladıktan sonra İstanbul’daki edebiyat öğretmeni Ali Canip Yöntem’in desteğiyle ilk kez Akbaba ve Çağlayan dergilerinde şiirlerini yayımladı. Anadolu’da kısa süre öğretmenlik yaptıktan sonra Türk devleti tarafından dil eğitimi için Almanya’ya gönderildi. Türkiye’ye döndüğünde Almanca öğretmeni olarak göreve başlasa da önce komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla bir süre tutuklandı, ardından ise Türk devlet yöneticilerini eleştirdiği iddiasıyla tekrar tutuklandı. Bu dönemde memurluktan ihraç edildi ancak Atatürk hakkında yazdığı bir şiirden dolayı yeniden devlet kurumlarında görevlendirildi. Ayrıca kendisine yüklenen sosyalist algısını kırmak için de Esirler adlı bir oyun kaleme aldı.

Hayatının son yıllarında Türk milliyetçileriyle yaşadığı tartışmalarla da öne çıktı, özellikle Türkçü-Turancı yazar Nihal Atsız ile yaşadığı gerilim giderek artarak Irkçılık-Turancılık Davasının bir parçası oldu. Bu dönemde Aziz Nesin’le beraber çıkardığı Markopaşa dergisinde siyasileri eleştirmesi yüzünden çeşitli davalarla uğraşmak zorunda kaldı. Hakkındaki davaların aleyhinde seyrettiği bir dönemde Türkiye’den ayrılmak istedi ve Bulgaristan sınırını geçmek isterken kendisine kaçma girişiminde rehberlik eden Ali Ertekin tarafından milliyetçi gerekçelerle öldürüldü.

Sabahattin Ali’nin en sevilen sözleri ve kitap bölümleri

-Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir.

-İçimde, yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.

-Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel ya da kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. Kimse için ‘en’ değilim, ‘daha’ değilim. Bu devasa iddiasızlığın verdiği özgürlüğün hastasıyım…

-Belki de yeni bir başlangıç yapmanın vaktidir. yeni bir başlangıç için her şeyi yıkmanın vakti.

-İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.

-Yaramın nerede olduğunu bilmiyorum.
Yalnız bir yerlerim çok acıyor..

-İki insanın birbiriyle karşılaşması kadere, tanıştıktan sonra yan yana kalmaları ise onların gayretine bağlıdır.

-Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. kollarıyla bizi sarar. sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.

-Bir ümidim yok. Bu sondu. Artık hiç bir şeyin değişmesine imkan yok, lüzum da yok.

-Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana,dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.

-Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddam yok. Kimse için “en” değilim; “daha” değilim. Bu devasa iddiasızlığın bana verdiği özgürlüğün hastasıyım.

-Bana ne kadar kötülük yapılırsa yapılsın kimseye saygısızca gitmedim. Aram bozuk olsa bile, birinin bana ihtiyacı olsa hiç düşünmeden giderim ama görüyorum ki saygının, sevginin hatta şefkatin bile iyileştiremeyeceği insanlar var.

-Hayatın bir değişmeler silsilesi ve her değişmenin bir tekamül olduğunu anlamayanlar yobaz kafalı insanlardır.

-Dut yemiş bülbül gibi dilim tutuldu. Kendimde ilk defa tespit ettiğim bir hal. Mamafih vaziyet de tuhaf. İlk defa tanıştığım ve bir gün evvel babasının ölümünü duymuş matemli bir kıza da hemen ilanı aşk edilmez ya… Ancak teselli verilir… Benim de ömrümde yapmadığım şey. Ne kimse beni teselli etmeli, ne de ben kimseyi… Riyakarlık tesellide son haddini bulur. Bu anda çehrelerin aldığı yalancı teessür ifadesi, o biraz yukarı kalkıp birbirine yaklaşan kaşlar, o hafif hafif ve anlayışlı bir tavırla sallanan baş ve o derinden çıkarılmaya çalışılan matemli ses insanı deli eder. Bu kızın da aynen benim gibi düşündüğüne eminim. Muhakkak böyle şeylerden hoşlanmayacaktır.

-Dünyaya hükmetmeye hazırlanıyormuş! Dünya kim?.. Benden başka dünya var mı? Herkesin bir tek dünyası vardır, o da kendisi… Üst tarafıyla alakadar olmaya bile değmez… Zeki olmak, kuvvetli kafa ve bilgi sahibi olmak neye yarıyor? Bizi istediğimiz saadete götüremedikten sonra… Zekamız olmasa daha iyiydi. Otlar, hayvanlar, bulutlar ve kayalar gibi yaşamak bana daha saadet verici, daha yorgunluksuz, daha manalı geliyor…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir