O gün Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun yanında olan arkadaşı anlatıyor: “Fırat sadece Allah, Allah diyordu”

featured

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 4’üncü sınıf öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun, PKK’lı teröristler tarafından şehit edilişinin ardından 6 yıl geçti.

Olay günü yanında bulunan okul arkadaşı Caner Öztürk, “Canlı şahidi olarak anlatıyorum, Ege Üniversitesi’nde ne oldu?” başlıklı yazısında yaşananları anlattı.

İşte Öztürk’ün o yazısı:
2013 senesinde Ege Üniversitesi’ni kazandım. Okula kayda geldiğimde ise akıl almaz bir durumla karşılaştım.

Kayıt döneminde okula ait topluluklar kayda gelen öğrencileri karşılamak adına stantlar açarlar. Buraya kadar bir problem yok… fakat Kandilin de (!) okulda bir topluluğu olabileceği pek aklıma gelmemişti. Dev hoparlörlerden PKK marşları çalınıyor stantlarının her tarafı sözde bayraklarının renkleri ve etrafında dolaşan bir araba dağ maymunu!

Bir baba, oğluyla beraber stantlarına geldi, birebir şahit olduğum bir diyalogda, bozuk Türkçesiyle “Oğlan size emanet ha” diyor… Zulüm daha yeni başlıyordu. Yabancı Diller Fakültesi, Edebiyat ve İletişim Fakültesi’nin hemen karşısında, teröristler bu bölgede alan hakimiyetlerini sağlamış vaziyetteler. Okulda ne derlerse kimse onlara itiraz edemiyor. Olup bitenler güvenliğin ve rektörün  umurunda değil.

Cafe sahipleri karşılarında el pençe. Hocaların bir kısmı onlardan, terörist olmayanları da vakıa karşısında çaresiz. Binlerce kişilik Türkiye’nin en eski ve büyük üniversitelerinden biri 200 tane PKK’lının avucunun içinde. İnanılmaz bir korku imparatorluğu mevcut. Öğrenciler arasında, Suriye’de PYD saflarında geberen 2 tane de Ege Üniversiteli olduğu sürekli konuşuluyor. Edebiyat Fakültesinde yapıştırılan afiş ve etiketlerden duvarın rengi görünmüyor.

Kafamdaki tek soru şu oldu: “Devlet nerede?”

Her yerde terör propagandası. Bunları gördüğümde resmen dehşete kapıldım kafamdaki tek soru şu oldu: “Devlet nerede?” Sonradan devletin nerede olduğunu anladım. Devlet Oslo’da örgütle görüşüyor, devlet Güneydoğu’daki valilere operasyon yapılmaması için emir veriyor, Devlet Habur ve Dolmabahçe pespayeliklerini sergiliyor! Çözüm denilen çözülme süreci belli ki Ege’de de tüm gücünü hissettiriyor. Teröristlerin bu cüretkarlıkları da bu dokunulmazlıklarından kaynaklanıyor.

Bu ortamda okula başladım. Bir gün dersteyken bir anda pencereye vuruldu. Hoca ayağa kalktı “Ne oldu?” dedi. Karşı taraf hiçbir şey söylemeden elindeki fişi içeri sarkıttı hoca bir an duraksadı sonra fişi alıp prize taktı ardından hoparlörlerden bangır bangır Kürtçe şarkılar çalmaya başladı. Ders işleniyormuş falan umurlarında değil. Hoca çaresiz bir şekilde bize dönüp “Ne yapabilirdim ki?“ dedi, ardından ders kendiliğinden bitti. Sınıfta bir kız vardı bunların sempatizanı. Çantasında zincirle geliyordu okula. Derdi sizce eğitim miydi?

Karşılarında adam akıllı durabilen sadece Türk milliyetçisi gençler vardı ve tabii ki Fırat Yılmaz Çakıroğlu  

Sürekli öğrenciler taciz ediliyor. Allah’ın her günü okulda olay çıkartılıyordu. Okul aynı Hitler Almanya’sı gibiydi, PKK’lılar PKK’lı olmayan hiçbir oluşuma, kişiye müsaade etmiyor. Hiçbir düşünceye özgürlük tanımıyordu. O kadar ki başka bir terör yandaşı olan Grup Yorum’un Ege’de verdiği konser bile PKK’lılar tarafından saldırıya uğramıştı. Okulun sayısıyla mukayese edildiğinde kesinlikle çok değillerdi ama örgütlüydüler.

Fırat Çakıroğlu’nun durumunu sonradan öğrendim. Teröristler onu fişlemiş. Okula girmesi sıkıntı, her an saldırıya uğrayabilir. Sınavlara polis eşliğinde girdiği dahi olmuş. Bu kadar baskının ve saldırının altında adına yakışır şekilde hareket ediyordu: Yılmıyordu!

Başvurulabilecek her yasal yola başvuruluyordu. Rektörlüğe dilekçe, polise ve güvenliğe ihbar, aklınıza ne gelirse… Fakat daha önce de dediğim gibi devlet Ege’yi terk edeli çok olmuştu.

Ege’de “Terörist İstemiyoruz” adlı sayfa üzerinden okuldaki öğrenciler bilinçlendirilmeye çalışılıyordu. Rektörlüğün önünde defalarca  basın açıklaması yapıldı ama sesimizi kimse duymuyordu.

Mart ayı gelmişti. Nevruz adı altında gövde gösterisi yapacakları tahmin ediliyordu ama gördüklerim inanılmazdı. PKK üniformaları giymişler, her yer Apo’nun fotoğrafları, PKK bayrakları, yüzlerce PKK’lı halay çekiyor. Kutlama yaptıkları bölgeye dağda geberen bir PKK’lının ismini bile vermişler (Hozan Sehad Alanı). Kanım donuyor, gözlerim yaşarıyor, duvarları yumrukluyorum. Sabır çekmekten başka yapacak bir şey yok.

Bir grup, 19 Mayıs için bir etkinlik tertipliyor ve bunun tanıtımını yapmak için stant açıp bildiri dağıtıyor ve çok geçmeden PKK’lılar saldırıyor. Çoğu yaralanıyor. Atatürklü bildiriler yırtılıyor Türk bayrağı yerlerde çiğneniyor. Durumdan haberdar olununca, Ege’de birçok topluluğun katılımıyla -başını Fırat Reis’in – çektiği “Atatürk ve Bayrak” yürüyüşü tertipleniyor.

Yürüyüşün sonunda PKKlılar üzerimize saldırdı  fakat polisin araya girmesiyle olaylar büyümeden durduruldu.

Saymakla bitiremeyeceğim benzeri olayların devamında, 20 Şubat 2015 tarihinde, Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na şehitlik nasip oldu.

Polis Ambulanstan 45 dakika önce geldi fakat arabaya almadı… Ambulans geldiğinde Fırat hala uyanıktı.

Fırat sadece “Allah, Allah diyordu…” O an dünya başıma yıkıldı.

1-2 Saat sonra ise şehitlik haberi geldi.

Bazılarımız okulu bıraktı. Bazılarımız okul değiştirdi. Bazılarımız mücadeleye devam ediyor.

Zor geliyor onun şehit düştüğü yerden her gün geçmek.

Kin, nefret, isyan, üzüntü… Hepsi birbirine karıştı.

Aylarca hedef göstermelerinin, fişlemelerinin sonucunu nihayet almışlardı.

O gün orada bulunduğum ve olayın içinde olduğum için Ege üniversitesi bana 1 ay uzaklaştırma verdi. O gün orada bulunan PKK’lıların ise okul ile ilişikleri kesilmedi.

Fırat’ın katili sadece PKK’lılar değil! Buna göz yuman Rektörün de hükümetin de en az PKKlılar kadar suçu var.

Fırat’ın katillerine karşı mücadele etmeye yemin ettiğim gibi göz yumanlarla da sebep olanlarla da hayatımın sonuna kadar mücadele edeceğim. Reis’in dediği gibi: “20 kişi kalsak da 30 kişi kalsak da mücadeleyi sürdüreceğiz!”

 

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir