Melek İpek suçlu mu? Emekli Hakim İzzet Doğan yazdı: “Kadın cinayetinde yasal savunma”

featured

Günümüzde kadın cinayetlerinde vahşet sözcüğünün yetersiz kaldığı anlaşılıyor. Çok kullanılmayan ve gençlerin belki anlamını bilmediği “hunhar” sözcüğü kadın cinayetleri ile anılır oldu. Yani kadın yalnız cinayete kurbanı olmuyor. Olmadan önce çok ağır işkence görüyor ve ayrıca zalim, gaddar, sadist ve canice yöntemlerle öldürülüyor.

“Hunhar” sözcüğünün anlamı “Kana susamış, kan dökücü, zâlim, gaddar, câni” demek. Hunharca da “Hunhara yakışır” demek. Bazı kadın cinayetlerindeki insanların kana susamış gibi bir profilleri var.

Melek İpek de medya haberlerinde okuduğumuz ifadesine göre her insanın dayanamayacağı; hunharca bir anlayışla çok ağır işkence görmüş ve her annenin yapacağı gibi kendi canından önce iki küçük çocuğunun yaşamını düşünmüş öldürülmemeleri için onların üzerine kapanmış.

Melek İpek’in şu anda gözetim altında değil bir rehabilitasyon merkezinde sevecen ellerde tedavi görüyor olması zorunlu.

Bu olayda bir kez daha kadınların şiddet gördüğü veya öldürülme riski altında bulunduklarını hissettikleri halde güvenlik güçlerine ve yargıya başvurmada çekingen davrandıklarını görmekteyiz.

Bana göre bir insan güvenlik güçlerine ve yangıya başvurduğunda kesin ve ivedi olarak korunacağını ve korumanın devam edeceğine inansa ve güvense bu yola başvurur.

Buna inanmayan bir insan riski kendi imkanları ile atlatmaya çalışır. Yasal yollara başvuran insan bundan pişmanlık duymamalıdır. Bu yasal yolların sağladığı güveni yetersiz bulan insan kendi hakkını kendi imkanları ile sağlamaya kalkışmaktadır.

Melek İpek olayı için tüylerimiz ürperdi, içimiz kanadı, kanımız dondu, kamu vicdanı isyan etti gibi sözler yetersiz kalmaktadır.

Melek İpek bana ‘Son duanı et kelimeyi şahadet getir’ dedi. Diyor. Böyle bir uygulama var. Kurbanın canını almadan önce öbür dünyaya imanlı gitmesini istemek. Bu uygulamaya da “Hunhar insafı” demek mi gerekir? İnsan canını almayı dinler yasakken bu büyük yasağı çiğneyen kişi kurbanının bir dini kuralı yerine getirmesini istiyor ki bu ne büyük çelişki ne büyük acıdır.

Melek ipek: “Tüfeği bana doğrulttu. Ben de öldürmemesi için yalvardım. Tüfeği ateşleyeceğini anlayınca çocuklarımın önüne geçtim. İki kızım birbirine sarılmış ağlıyorlardı. Eşimin elindeki tüfeği elimle ittim, amacım çocuklarımı uzaklaştırmaktı. Bu esnada eşim ateş etti, çıkan mermi camdan dışarı gitti, biz yaralanmadık.” Diyor. Peki o yerleşim yerinde tüfek sesini duymamak mümkün mü? Duyan insanlar vatandaşlık görevlerini niçin yerine getirmediler? İnsanları bırakın bir olaya müdahale etmeyi, tanık olmaktan bile çekinmeye iten nedenler nelerdir. Bunları sorgulamamız da zorunlu.

Melek İpek yine ifadesinde: “Kızım C.’nin yardımıyla üstümü çarşaf ile sardım ve komşumuz Turgut Yaraşlı’nın evine gittim. Evleriminiz arası yaklaşık 100 metre uzaklıktadır. Bunun sebebi eşim bazen milli parklardan ceza yememek için tüfeğini Turgut’un evine bırakır. Kapıyı Turgut’un eşi Semra Yaraşlı açtı, bana ‘ne bu halin’ diye sordu. Ben de korkumdan bir şey söylemek istemedim. Sorularını yine kavga ettim diye geçiştirdim. Kendilerinde eşimin tüfeğinin olup olmadığını sordum.” Diyor.

İpek’i o halde gören komşu da güvenliği aramamış veya yardım elini Melek İpek’e uzatmamış!

Şimdi bu cezalar için sosyal medya da “idam-ölüm cezaları” geri gelsin diye düşüneneler var. Ölüm bazen kurtuluş olur. Bunun hukuki tartışmalarına burada yer vermek istemiyorum. Ancak şu anda Afganistan ve benzeri demokrasinin tüm kurum ve kuruluşları ile yerleşmediği ülkelerde bile idam cezalarının kaldırılması yönünde çalışmalar var.

Öte yandan öncelikle önemli olan cinayeti önlemek ve korumaktır. Bir insan-kadın cinayete kurban gittikten sonra, failin idam edilmesi onu geri getirmez ki. Önemli ve öncelikli olan onu yitirmemektir.

Ayrıca bu olayda olduğu gibi canını korumak ölmemek için yasal savunma koşulları içinde bir başkasını öldürmek zorunda kalırsa yasal savunmadan yararlanmak değil, öncelikli olan bu olayların engellenmesi, önlenmesidir.

İdam-ölüm cezasının bu olaylar için geri getirilmesi çözüm değildir ve ayrıca geri gelirse bu olaylarla sınırlı olmayacaktır. Ayrıca bu cezanın geri gelmesi halinde Avrupa Konseyi üyeliğimizde sona erecektir. Tüm bu nedenlerle sağlıklı bir değerlendirme yapmamız zorunludur.

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir