Koronavirüs sonrası dönemde uluslararası kurumlar değişir mi?

Koronavirüs salgını ile birlikte dünya yeni bir döneme girmiş oldu. Bu yeni dönemde ülkelere ve uluslararası kurumlara bakışta ve beklentilerde belirli değişimler meydana gelecektir.

Uluslararası kurumlar yani ekonomiyle, sağlıkla, bölgesel işbirliğiyle ve diğer konularla ilgili kurum ve kuruluşlar, değişen koşullara geçmişte direnmiş olsa da artık değişimleri ve kendilerini reforme etmeleri kaçınılmaz bir hal aldı.

Koronavirüs salgını nedeniyle ABD ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) arasında başlayan tartışmalar, DSÖ ile Çin arasındaki yakın ilişki, ABD’nin DSÖ’ye verdiği ekonomik katkıyı dondurması ve aldığı son kararla DSÖ ile ilişkilerini kesmesi, hem uluslararası kurum ve kuruluşların geleceği konusunda soru işaretlerinin arttığına hem de 1945’ten sonra kurulan eski dünya düzeninin değişmesi gerektiğine açıkça işaret ediyor.

PEKİ DİĞER ULUSLARARASI KURUMLAR NE DURUMDA?

Ekonomi kurumlarına yönelik zaten sürekli olarak devam eden bir itiraz vardı. Dünya ekonomisinde özellikle fakir ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde meydana gelen ekonomik krizler, IMF ile ilgili soru işaretlerinin artmasında en büyük etken olarak yer alıyordu.

Ayrıca, geçmişte IMF’nin beraber çalıştığı ülkelerde sürekli ekonomik krizlerin ve siyasi çalkantıların meydana gelmesi, bu kurumlara olan güvenin azalmasına neden oldu. Özellikle de 2008 küresel ekonomik krizinde IMF’ye karşı itirazlar zirve noktaya ulaşmış ve bu kurumun reforme edilmesi konusunda adımlar atılmıştı.

Ancak 2008 sonrasında küresel ekonominin toparlanması ile beraber ABD’nin IMF ile ilgili reformdan vazgeçmiş olması anlamına gelmiyor. Koronavirüs sonrası dönemde bu tartışmalar hızlanabilir ya da yeni dönemde alternatif yeni kurumlar oluşturma çabaları yeni bir ivme kazanabilir.

Diğer yandan, koronavirüs salgını öncesi Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ile ilgili öne çıkan sorunlar bu örgütün artık çalışmadığını ortaya koymuş ve dolayısıyla bu kuruluşun dünya ticaretini artık yönetememesi nedeniyle yeni bir ticaret yaklaşımı ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.

Bu kurumlardaki krizlerin diğer kurumlara sirayet etme olasılığı olduğu gibi mevcut inisiyatiflerden G7 ve G20’yi de etkileme durumu var. Hatta bu arada ABD tarafından G7 zirvesinin Eylül ayına tehir edilmesi, küresel anlamda yeni işbirliklerinin nasıl evrileceği konusunda önemli bir yol işareti gibi duruyor.

ÜLKELER Mİ ULUSLARARASI KURUMLAR MI?

Korona sonrası dönemde belki sorulması gereken en önemli sorulardan birini, ülkelerin geleceğinde başta sağlık ve ekonomi gibi stratejik alanlardaki başarılarında ve krizlerle mücadelesinde, kendi yaptıkları mı yoksa uluslararası kurumlardan zor zamanlarda beklediği yardım ya da işbirliklerinin mi daha önemli olduğu oluşturuyor.

Mevcut uluslararası kurumların başarısızlığı nedeniyle aslında bu kurumlardan çok fazla bir şey beklememek lazım. Hele ki ABD’nin öncülük ettiği bu kurumların artık sorunlara cevap verememesi ve eski düzenin değişen koşullarını, ekonomideki güç dengesini ve yeni siyasi gelişmeleri görmezlikten gelerek yönetilmeleri, mevcut sistemin işlemediğinin en önemli göstergesidir.

ABD’de koronavirüs salgını ile ortaya çıkan başarısız durum, George Floyd’un öldürülmesinin ardından meydana gelen karışıklıklar ve koronavirüs nedeniyle oluşan ekonomik sorunlar, ABD’nin kendi iç siyaseti ile ilgili önemli gelişmelere sebep olacağı gibi ABD’nin dünya ekonomisine ve uluslararası kurumlara yaklaşımında da değişiklikleri beraberinde getirecektir.

Bu değişimin yeni işbirliklerinin, ittifakların ve dolayısıyla yeni kurum ve kuruluşların doğmasına öncülük edeceği öngörülmektedir.


Bu yazı Yenişafak’ta yayınlanmıştır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir