Kırmızı Oda Nazlı’nın terk edilme korkusu hastalığı nedir? Gülseren Budayıcıoğlu, Kırmızı Oda Nazlı’nın hastalığını anlatıyor…

featured

Psikiyatrist Gülseren Budayıcıoğlu, Kırmızı Oda’da eşi Recai tarafından terk edileceği korkusu yaşayan Nazlı’nın hikayesini anlatıyor.

“Terk edilme korkusu kaynağını çocukluğumuzdan alan ve daha sonra tüm hayatımızı hatta kaderimizi etkileyen bir durumdur. Zamanla korku inanca dönüşür ve kehaneti kendi elimizle gerçeğe dönüştürürüz. Yani sürekli terk edilerek böyle düşünmekte ne kadar haklı olduğumuzu kendimize kanıtlamış oluruz.”

Yaşamdaki Rol Dağılımı: Sevilmeyenler

Anneleri tarafından bir türlü benimsenmeyen, sevilmeyen, içten içe reddedilen çocuklar vardır. Tırmanır dururlar annelerine, beni sev, bana sahip çık, benimle ilgilen diye. O tırmandıkça anne iter, anne ittikçe çocuk daha fazla yapışır anneye.

Her şeye ağlar bu çocuklar. Hayat onlar için yabancıdır, korkutucudur ve her zaman tehlikelerle doludur. Bu karanlık dünyada onları koruyacak, güvendikleri bir sahipleri yoktur. Okula bile bir türlü başlayamaz, yanlarında hep annelerini ister, öteki çocuklar ortalıkta koştururken onlar dehşet içinde bir kenara çekilir ve ağlarlar.
Hayatın onlara nasıl bir rol vereceği kesinleşmiştir artık. Ömürlerinin sonuna kadar kendilerini hep yalnız hisseder bu insanlar. Özellikle aşk ilişkilerinde sürekli bir terk edilme korkusu yaşadıkları için, karşı tarafa çok taviz verir, hep “daha çok seven” olur ve sonunda korktukları başlarına gelir ve terk edilirler.

Aslında aşkları da büyük bir yalandır, kendilerine söyledikleri bir yalan. Ortada ciddi bir aşk yoktur zaten ama ciddi bir terk edilme korkusu vardır. Hayata gözlerini açtıkları andan itibaren en çok yaptıkları şeyi tekrar eder ve yine ağlarlar. Ağlamak onlar için sanki hayatın vazgeçilmezidir. Sonra da “kader” derler, “hep terk edildim, kimse beni sevmedi. ”Oysa onları asıl sevmeyen, benimsemeyen, bir türlü istedikleri yakın ve sıcak ilişkiyi kuramadıkları kişi sevgilileri değildir. Belki de sevilmeyecekleri, istenmeyecekleri ya da bir gün mutlaka terk edilecekleri şeklindeki önyargıları, korkuları olmasa, kaderleri de böyle olmayacaktır.

Bütün ilgileri kendilerine ve kötü kaderlerine yönelmiş olan bu insanlar her şeyden şikâyet eder, iktidar partileriyle hiç anlaşamaz ve kahvenin sade mi yoksa şekerli mi olduğuyla da pek ilgilenmezler. Kendilerini bir türlü sevdiremedikleri anneleriyle hem sürekli kavga eder, didişir, hem de onun için hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz, hatta kendi düzenlerini bozmayı bile göze alır ve aslında sevilmeyi en çok hak eden evlat olduklarını kanıtlamaya çalışırlar.

Hep inanmak ister ama içlerindeki isyan duygusu nedeniyle sık sık Yaradan’la da kavga eder, başlarına gelen her şeyden kötü kaderlerini sorumlu tutarlar.
Ağlayarak başladıkları hayat, yine ağlayarak biter. Kaderlerinin nasıl yazıldığını, neden hep mutsuz olduklarını görebilseler, hayatlarında ne çok şey değişirdi…

Kırmızı Oda Nazlı kimdir? Kırmızı Oda Nazlı’nın hastalığı nedir? Pınar Deniz kimdir?

TERK EDİLME KORKUSU NEDİR?

Terk edilme korkusu, kayıp veya travma da dahil olmak üzere, çeşitli gelişimsel deneyimlerden kaynaklanabilen karmaşık bir olgudur. Bu korku, çok çeşitli perspektiflerden incelenmiştir.

Terk edilme korkusunun nedeni hakkındaki teoriler şunları içerir;

Kişinin bilişsel gelişiminin (yani; bebeklikten yetişkinliğe kadar bireyin çevreyi ve dünyayı anlaması ve düşünme yollarının daha karmaşık ve etkili hale gelme sürecinin) sekteye uğramış olması,

Geçmiş ilişkileriyle ilgili zorluklar ve/veya diğer problemli sosyal ve yaşam deneyimleri.

Resmen bir fobi olarak tanımlanmasa da terk edilme korkusu, tartışmasız en yaygın ve tahrip edici korkulardan biridir. Terk edilme korkusu olan insanlar, ilişkilerini etkileyen davranışlar ve düşünce kalıpları sergileme eğiliminde olabilirler.

Bu korkuyla sağlıksız bir şekilde başa çıkmaya çalışmak, kişinin tam da korktuğu şeyin, yani terk edilmenin, gerçeğe dönüşmesine neden olabilmektedir. Sonuç olarak, bu korku yıkıcı ve ezici olabilir. Terk edilme korkusunu anlamak, onunla baş etmenin ilk adımıdır.

Terk Edilme Korkusunun Nedenleri

Mevcut ilişkilerdeki davranışlarımızın ve eylemlerimizin, çocuklukta meydana gelen eski korkuların ve öğrenilen kavramların sonucu olduğu düşünülmektedir. Terk edilme korkusunu anlamaya çalışan birçok teori vardır.

  • Geçmiş Deneyimler

Yetişkin olduğumuzda, çoğumuz bazı önemli değişim ve olaylar yaşarız. Sevdiğimiz birinin ölümü, yakın bir arkadaştan ayrılık, bir ilişkinin bitmesi, liseden üniversiteye, evliliğe ve ebeveynliğe geçiş. Çoğumuz bu değişen koşullara, zaman içinde adapte olsak da, bu yas tutma süreçlerinde bir yerlerde sıkışıp kalmak, sık karşılaşılan bir durumdur.

Ayrıca sevdiğiniz birini, şiddet ve/veya trajedi içeren bir olayda kaybetmek gibi, ani ve travmatik bir kayıp yaşadıysanız, bu korkuyu geliştirme riskiniz de artmış demektir.

  • Nesne Değişmezliği

İlk olarak gelişim psikoloğu Jean Piaget tarafından incelenen “nesne kalıcılığı” anlayışı ile ilgilidir. Bebeklerin, nesneleri doğrudan deneyimlemedikleri zamanlarda dahi (görmedikleri, duymadıkları, dokunmadıkları, kokusunu almadıkları veya algılamadıkları) nesnelerin var olmaya devam ettiğini öğrendikleri gelişim aşamasıdır.

Nesne kalıcılığı, genellikle 3 yaşından önce gelişir. Çocuklar büyüdükçe ve olgunlaştıkça, ebeveynden ayrılık periyotları gittikçe uzar ve bu uzunluklar genellikle çocuk tarafından belirlenir. Örneğin okula giderken veya hafta sonunu bir arkadaşının evinde geçirirken oluşur. Sağlıklı nesne kalıcılığına sahip bir çocuk, önemli ilişkilerin zaman/mekan aralıklarında zarar görmediğini anlar.

Ancak, nesne kalıcılığı travmatik olaylarla kesintiye uğrayabilir. Ölüm, kayıp veya ayrılık yaygın nedenlerdir. Aynı zamanda, nispeten önemsiz görünen durumlar bile bu anlayışı geliştirmeyi etkileyebilir. Ayrıca, ebeveynleri orduda olan, ebeveynlerinin kendileriyle geçirecek zamanı çok az olan ve/ya ihmal eden ebeveynleri olan çocuklar da kesintiye uğramış nesne kalıcılığı riski altında olabilir.

  • Arketipler ve Mitoloji

Mitoloji ve masal dünyası, terk edilmiş ya da reddedilmiş aşıkların hikayeleriyle doludur. Özellikle de tüm benliğini partnerlerine adayan, ancak aşkı dünyayı fethetmeye gittiğinde geride bırakılan kadınlarla.

Carl Jung gibi bazı psikologlar, bu mitlerin ve efsanelerin kolektif bilinçaltımızın bir parçası haline geldiğini iddia ediyor. Bilinçsiz düzeyde, bazı belirli arketipleri ve hikayeleri içselleştirdik. Onları ortak dünya görüşümüzün bir parçası haline getirdik.

Ayrıca, her birimizin kişisel bir efsanesi de var. Başkalarıyla paylaşmadığımız, ancak özümüzün derinliklerinde bulunan bir efsane. Jung’a göre bu kişisel mit, kendi filtrelerimiz aracılığıyla, kolektif bilinçdışına ilişkin yorumlarımızdan oluşur. Bu perspektiften bakıldığında, terk edilme korkusu bu evrensel mitlerle bağlantılıdır, ancak kendi kişisel deneyimlerimize göre etki düzeyi değişir.

Terk Edilme Korkusunun İşaretleri

İlişkiler söz konusu olduğunda, terk edilme korkusundan kaynaklanan davranışlar potansiyel olarak şunları içerebilir:

  • Hızla bağlanmak – ulaşılamaz partnerlere veya ilişkilere bile
  • Tamamen bağlı olmamak ve uzun vadeli ilişkilere pek girmemek
  • Çok fazla bağlanmamak için hızlı partner değiştirmek
  • İlişkilerde memnun etmeye odaklı olmak
  • İstemsiz cinsel ilişkiye girmek (kadınlarda daha yaygındır)
  • Ne kadar sağlıksız olurlarsa olsunlar ilişkileri sürdürmeye devam etmek
  • Memnun edilmesi zor ve titiz biri olmakla mücadele etmek
  • Duygusal yakınlık kurmakta zorluk çekmek
  • Sevilmeye değmez ve güvensiz hissetmek
  • İnsanlara güvenmekte zorlanmak
  • Tanıştığınız kişileri sık sık kıskanmak
  • Yoğun ayrılık kaygısı hislerini yaşamak
  • Genel anksiyete ve depresyon duygularını hissetmek
  • İlişkide her şeyi fazla düşünmek ve altta yatan anlamları bulmak için çok çabalamak
  • Eleştiriye aşırı duyarlı olmak
  • Bastırılmış öfke ve kontrol sorunları yaşamak
  • Devamlı kendini suçlamak

Terkedilme Korkusunun İlişkiler Üzerindeki Etkisi

Terk edilme korkusu oldukça kişiye özel düzeydedir. Bazı insanlar, yalnızca romantik bir partneri kaybetmekten korkarlar. Bazıları ise diğer ilişkilerde terk edilmekten korkarlar.

Terk edilme korkusu olan bireylerin bir ilişkide nasıl ilerleyebileceğini daha iyi açıklayabilmek için, tipik bir ilişkinin nasıl başlayıp gelişebileceğine dair aşağıdaki gibi bir örnek verebiliriz. Bu örnek, özellikle romantik ilişkiler için geçerlidir. Ancak yakın arkadaşlık ilişkileriyle de pek çok benzerlik mevcuttur.

1. Aşama – Birbirini tanımak

Terk edilme korkusu olan bireyler, bu noktada genellikle kendilerini nispeten güvende hissederler. Partnerine henüz duygusal olarak yatırım yapmamıştır. Böylece seçtiği kişiyle eğlenirken hayatını yaşamaya devam eder.

2. Aşama – Balayı

Bu aşama, partnerine bağlanmayı seçtiğinde gerçekleşir. Olası kırmızı veya sarı bayrakları görmezden gelmeye hazırdır, çünkü çok iyi anlaşıyorlardır ve çok eğleniyorlardır. Kendini güvende hissetmeye ve diğer kişiyle çok fazla zaman geçirmeye başlar.

3. Aşama – Gerçek ilişki

Balayı aşaması sonsuza kadar sürmez. İki kişi ne kadar iyi anlaşırsa anlaşsın, gerçek hayat her zaman araya girer. İnsanlar hastalanır, ailevi sorunlar yaşar, zor saatlerde mesaiye başlar, para konusunda endişelenir ve işlerini halletmek için özel zamana ihtiyaç duyar.

Bu dönem, bir ilişkide çok normal ve olumlu bir adım olsa da, terk edilme korkusu olanlar için korkunç olabilir. Terk edilme korkusu olan kişiler bu aşamayı, partnerinin kendisinden uzaklaştığının bir işareti olarak görürler. Muhtemel yapışkan görünme korkuları yüzünden, kendileriyle savaşıp endişelerini ifade etmemeye çok çabalarlar.

4. Aşama – Düşüş

Özellikle balayı dönemi sona erdiğinde, sağlıklı ilişkilerde dahi, hafif derecelerde ihmal(ler)in olması kaçınılmazdır. Bu genellikle yanıtlanmamış bir kısa mesaj, geri dönülmemiş ya da geç dönülmüş bir arama veya birkaç günlük kişisel alan talebi şeklinde olabilir. Sonuçta, hepimiz insanız. Ruh hallerimiz ve aklımıza takılan şeyler olacaktır. Partnerlerimize ne kadar değer verirsek verelim, her zaman en ön planda tut(ul)ması zaman zaman güç olabilir.

5. Aşama – Reaksiyon

Terk edilme korkusu olanlar için bu bir dönüm noktasıdır. Bu korkuya sahipseniz, muhtemelen ufak bir ihmalin, partnerinizin artık sizi sevmediğinin bir işareti olduğuna tamamen ikna olmuş olabilirsiniz. İşte, bundan sonra ne olacağı, olacakların şiddeti ve başa çıkma tarzı, neredeyse tamamen terk edilme korkusunun düzeyi tarafından belirlenir.

Bazıları, partnerlerinin zor olanı başarmalarını ve sevgilerini kanıtlamalarını isteyerek, ısrarcı ve talepkar hale gelerek başa çıkarlar. Bazıları ise, partnerleri kendisini terk etmeden önce, onları terk ederek kaçarlar. Bu arada, partnerleri ise bunun kendi hataları olduğunu hissedip kişinin terk etmesini engellemek için kendilerini “mükemmel partner”ler haline getirmeye çalışırlar.

Sağlıklı bir ilişkide kişi, bu ufak ihmali “olduğu gibi” yansıtabilir. Yani, ilişkiyle çok az ilgisi olan veya hiçbir ilgisi olmayan, normal bir tepki verebilir. Veya bundan rahatsızlık duyabilir, ancak bunu sakin ve/ya kısa bir sitem göstererek ele alabilirler. Her iki durumda da algılanan ufak bir ihmalin, kişinin duyguları üzerinde baskın bir etkisi olmaz.

6. Aşama – Partnerin bakış açısı

Fobilere benzer şekilde, terk edilme korkusundan muzdarip biriyle konuşup sebep sunmak imkansızdır. Partner, ne kadar çok güvence verirse versin bu yeterli olmayacaktır. Sonunda, sağlıksız başa çıkma kalıpları, talepkar davranışları ve teselli edilemez tepkileri yüzünden en çok korktukları şey başlarına gelebilir. Yani partner duygusal olarak kendilerinden uzaklaşıp sonunda kendisini terk edebilir.

Terk Edilme Korkusuyla Nasıl Başa Çıkılır?

Terk edilme korkunuz hafifse ve rahat kontrol ediliyorsa, eğilimlerine göre sadece eğitimler alarak ve yeni davranış kalıpları öğrenerek, bunun üstesinden gelebilirsiniz.

Ancak terk edilme korkusu çoğu insan için, kendi başına çözülmesi zor olan köklü sorunlardan kaynaklanır. Bu sebepten, bu korkuyu aşmak ve düşüncelerinizi ve davranışlarınızı gerçekten değiştirmek için genellikle profesyonel yardım gerekir.

Öte yandan, terkedilme korkusuyla baş etme yöntemleri kişi için kritik olsa da, bir aidiyet duygusu oluşturmak da çok önemlidir. Bu yüzden, tüm enerjiyi ve bağlılığı tek bir partnere odaklamak yerine, bir “destek grubu” oluşturmaya odaklanmak faydalı olacaktır. Hiç kimse, tek başına, tüm sorunlarımızı çözemez ve/ya tüm ihtiyaçlarımızı karşılayamaz. Ancak, birkaç yakın arkadaştan oluşan güvenilir bir destek grubu, hayatımızda önemli bir rol oynayabilir. Yaşamınızın şu anki aşaması ne olursa olsun, kendimizi bize yakın bireylerle çevrelemek önemlidir.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir