Kırmızı Oda Boncuk’un hastalığı şizofreni mi? Gülseren Budayıcıoğlu, Burcu Biricik’in canlandırdığı Boncuk karakterinin hastalığını anlatıyor…

featured
Gülseren Budayıcıoğlu’nun senaryosunu yazdığı ve gerçek hayat hikayelerinden kesitlerin aktarıldığı Kırmızı Oda dizisine yeni dahil olan Boncuk karakterinin hastalığı şizofreni…
Peki şizofreni nedir? Burcu Biricik’in canlandırdığı Boncuk karakterinin hastalığı şizofreniyi Gülseren Budayıcıoğlu anlatıyor:
Şizofren hastalarının genellikle çok zengin ve renkli bir iç dünyaları vardır. Diğer insanlar ve hasta yakınları, o dünyada neler olup bittiğini hiç bilmedikleri için, hastaların bazı söz ve davranışlarından hiçbir şey anlamaz, onların saçma sapan konuştuğunu zannederler. Dışarıdan bakıldığında böyle görünse de bütün bunların genellikle kendi içinde bir anlamı vardır. Kimileri peygamberdir, kraldır, başbakan ya da devlet başkanıdır. Yani herkesten üstün, güçlü ve kudretlidir. Veya istihbarat birimlerinin peşinde koştuğu, sürekli izlediği, öldürmek, yok etmek istediği bir insandır. Bütün dünya onun peşindedir, yani gerçek dünyada bir türlü kazanmadıkları önem ve itibarı bu hastalık onlara kazandırmıştır.
Bu hastalar genellikle zeki, hırslı, beklentileri yüksek, yetenekli kişilerdir. Ancak sosyal ilişkiler konusunda zayıftırlar ve kendilerine hiç güvenmezler. İnsanlarla yakın ve dostça ilişkiler kuramazlar. Bu da onları giderek yalnızlığa iter. Toplumdan, ihtiyaç duydukları ilgi ve desteği alamazlar. Çok hassas ve duyarlı olduklarından, en küçük bir şeyden alınır, kırılır ve küserler. Diğer insanlar bu çok kırılgan, bazen çok tepkili, bazen de hiç tepki vermeyen, içine kapalı insanlarla uğraşmayı sevmezler. Böylece ortaya tam bir sosyal başarısızlık çıkar.
Toplumda aradığı desteği ve başarıyı bulamayan bu kişiler giderek içe kapanır ve gerçek yaşamda elde edemediği itibarı iç dünyalarında aramaya başlarlar. Düşünce ve hayallerin giderek yoğunlaştığı bu dönem, kişi için çok sıkıntılı ve ıstıraplıdır. Çünkü ne gerçek dünyadan tam kopabilmiş, ne de gerçeğin yerini almak üzere yaratılmaya çalışılan sanrı dediğimiz gerçek dışı düşünceler tam yerine oturabilmiştir. Her şey karmakarışıktır. Gerçekle, gerçek olmayan iç içe geçmiştir ve kişi hangisine inanacağını tam bilmemektedir.
Ruhsal çatı, bütünlüğünün bozulacağını, parçalanacağını, yani gerçeklerden kopacağını hissettikçe, bu parçalanmaya mani olmaya çalışmaktadır. Bir yandan sevilme, sayılma, önemsenme isteği karşılanmadığı için hayal kırıklığı yaşaması, bir yandan da ruhsal çatının tüm savunma hatlarıyla sağlıklı kalmaya direnmesi, kişinin kendi kendisiyle karşı karşıya gelmesine ve tam bir iç savaş yaşamasına neden olmaktadır. Bu savaşın sonunda savunma hatları yavaş yavaş yıkılır ve ortaya çıkan ağır bunaltı ve sıkıntı öyle dayanılmaz boyutlara gelir ki, en şiddetli sancıların bile önüne geçebilir. Kişi o dönemde çatlayacağı, parçalanacağı ya da kontrolünü kaybedip etrafındaki her şeye, herkese, kendisine bile zarar verebileceğinden korkar. Sonunda ruhsal çatı parçalanır ve savaş biter. Beynin biyokimyası bile değişir.
Ruhsal parçalanmayla birlikte sıkıntı giderek azalır. Ve gerçek olmayan düşünceler, hayal ve düş gerçeğin yerini alır. Artık kişi gerçek dünyadan tamamen kopmuş ve hastalığa teslim olmuştur. Böylece gerçek dünyadaki hayal kırıklıkları, başarısızlıklar ve yalnızlıklar sona ermiş, onu yerini sahte, yalancı ve yapay bir dünya almıştır…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir