Dünya Kadınlar Günü

Önce bu önemli günün adının tartışmalı olduğunu belirtmek isterim.

Çünkü 28 Şubat 1909’da New York’ta bir “Kadınlar Günü” düzenledikten sonra, 26- 27 Ağustos 1910’da Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Sosyalist Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda da bundan böyle her yıl bir “Kadınlar Günü” düzenlenmesi önerisi getirildi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

Ancak 1921 de Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı’nda “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” adı benimsendi. Sonra 1930’lu yıllarda yine “Dünya Kadınlar Günü” adına dönüldü.

1975’te Birleşmiş Milletler tarafından kutlanmaya başlandı.

Günümüzde Dünya Kadınlar Günü bazı ülkelerde resmî tatildir, bazı ülkelerde ise büyük ölçüde görmezden gelinir. Bazı ülkelerde protesto günüdür, bazılarında ise kadınlığı kutlayan bir gündür.

Halen bugünün adı dönemlere göre siyasal görüşlerin etkisi altında değiştiği için tartışılmaktadır. Bana göre her kadın zaten emekçidir. Ayrıca az gelişmiş demokrasilerde tüm kadınların yaşamı sorunludur. Bu nedenle “Dünya Emekçi Kadınlar” deyimi sınıfsal bir sınırlama getirdiğine göre tüm kadınları kucaklar şekilde “Dünya Kadınlar Günü” demek daha doğru gibi.

“2020 YILI KADIN CİNAYETLERİ” SİLAHLI ŞİDDET RAPORU

Umut Vakfı’nın açıklamalarına göre:

“2020 yılında Türkiye genelinde işlenen 527 kadın cinayetinde; az sayıda aile efradı olmaküzere 373 kadın öldürüldü, 263 kadın ve aile bireyi de yaralandı…

Bu kadın cinayetlerinin 248’i ateşli silahlarla, 124’i kesici aletlerle işlendi. 155 kadın ise boğuldu, darp edildi, yakıldı, yüksekten atıldı. Bu tür ölümlerin bazılarında suçu işleyenlerin “intihar” görüntüsü vermeye çalıştıkları zaman zaman ortaya çıktı, çıkıyor…

2021’in ilk 2 ayında ise yaşanan toplam 96 kadın cinayetinde 77 kişi öldü, 35 kişi yaralandı. Bu cinayetlerin de 11’inde tüfek, 31’inde tabanca olmak üzere 42’sinde ateşli silahlar, 26’sında kesici aletler kullanılırken 28 kadın şiddet gördü, darp edildi, boğuldu…”

Değerli çalışmaları için Umut Vakfını kutluyor ve Nazire Dedeman’ı da rahmetle anıyoruz.

*

Bir kısmımız; kadınlar şiddet görürken, öldürülürken yılda bir kez biz neyi kutluyoruz diye sormaktadırlar.

Dünya Kadınlar Günü diye Google’a girdiğinizde alışveriş kampanyaları, indirimler ve festivalleri gibi ticari reklamların öne çıktığı, bugünün kadınlara çiçek sunulması, armağanlar alınması günü gibi anlaşılması gerektiği izlenimi yaratılmakta ve bugünün esas özü ve ruhunun arka planda kaldığını görmekteyiz.

Oysa bugünün toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve toplumsal cinsiyet adaletinin sağlanması için farkındalık yaratma, dayanışma sağlanma günü olduğunun öne çıkması gerekmektedir. Gerçek şu ki kadınlar dünyanın her yerinde şiddete uğramakta, ekonomi, eğitim, siyaset, iş ve diğer tüm alanlarda ayırıma tabi tutulmaktadırlar.

Gerek küçükler ve gerekse büyükler arasında yapılan kavgalarda sövmenin hedefi olaydan haberi olmayan kadınlardır. Medyamızda bile bu anlamda yazılara yer verilmektedir.

Örneğin Hıncal Uluç’un 29 Aralık 2020 günlü “2020 bir cennet yıl mıydı acaba” başlıklı köşe yazısının bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Beşiktaşlı futbolcu Vincent Aboubakar’ın annesi geçen hafta başında vefat etti. Aboubakar, annesine son görevi için ülkesine gitti.

Beşiktaş kulübü de resmi bir başsağlığı mesajı yayınladı.

İşte bu mesaja gelen cevaplardan biri..

“Tayfun” adlı insanlık dışı bir yaratık şu mesajı yaydı sosyal medyaya..

“Ha ha ha ha ha ha ha… Ölmüş anneni s..eyim.. A..na kodumun zencisi..” Onun yazdığında noktalı yerler dolu.. Ben nokta koydum.. Düşünün, ölmüş bir annenin ardından oğluna attığı mesaja bakın.. Kendisinin aslında ne kadar aşağılık, ne kadar O. Ç. olduğunu kanıtlayan satırlarında bir de ırkçılık var..

Dünyada zenci ırkçılığının tarih boyu olmadığı, hatta göç ederek ülkemize gelen siyah insanların aile içinde sevgi sembolü oldukları, sanatta baş tacı yapıldıkları bir ülkeyiz, Osmanlı’dan başlayarak?.

Bu O. Ç. nerden fırlamış bilmem..”

Kınarken bile; görüldüğü gibi kadınlar-anneler hedef alınmaktadır!

Kadınların sövmenin objesi olması mutlaka önlenmelidir. Bu çok zor olmayan toplumsal bir çaba ve eğitimle sağlanabilir.

*

Cumhurbaşkanı tarafından 2 Mart’ta bir basın açıklaması yapılarak özellikle temel hak ve özgürlüklere ilişkin “İnsan Hakları Eylem Planı” açıklandı. Planda öne çıkan başlıklar arasında, kişi hak ve özgürlükleri, ifade özgürlüğü, mağdur hakları, din ve vicdan özgürlüğü, mülkiyet hakkı gibi konulara yer verilmişken kadına yönelik şiddet konusunda bir Avrupa Konseyi sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesine yer verilmemesi dikkat çekmektedir.

Ancak eğer yaşama geçirilirse İnsan Hakları Eylem Planında eşe karşı işlenen suçlarla ilgili yasada öngörülen cezayı artıran nedenler, boşanmış eşi de kapsayacak şekilde genişletilecektir ki bu düzenleme isabetli olacaktır.

Bilindiği gibi önceki yasamızda yalnızca evli kadınlar hakkında koruma kararları verilirken İstanbul sözleşmesi ilkelerini göz önünde tutan 6284 sayılı yasada boşanmış kadınlar da koruma kapsamına alınmıştı. Asıl olan evli olsun olmasın bu ayırımcı tutumdan vazgeçilerek kadının korunmasıdır.

Evli eşini öldüren fail ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanıyorsa, boşanmış olan kadını öldüren failin de aynı maddeden yargılanması adalet anlayışına daha uygundur.

Boşanmış kadınların koruma altına alınmadığı 2000’li yıllarda İstanbul 1.Aile Mahkemesi hâkimi olarak uluslararası sözleşmelerden yola çıkarak bir koruma kararı vermiştim.

O kararımın gerekçesinde: “E. D’nin boşanmış olması onun devletin sorumluluğunda olan yaşam hakkının güvenceye alınması ve ona karşı gösterilecek şiddetten korunmasına engel değildir. E. D. devlet tarafından korunma hakkı olan; savunmasız bireyler kapsamındadır. Dolayısıyla şiddete karşı kalma olasılığının bulunması yeterli sayılarak yaşam hakkının korunması gerekir. Başvurucunun korunma isteği karşısında devletin ve yargının eylemsiz kalması söz konusu olamaz. AİHM’in birçok kararında evlilik dışı birliktelik ve yakın yaşam arkadaşlığı aile kavramı kapsamında sayılır. Tüm bu nedenlerle başvurucunun ‘korunması’ ve şiddet uygulama olasılığı bulunan diğer taraf için ‘geri dur’ emrinin verilmesi yasaya uygun olmasa bile mahkememizce hukuka uygun olarak kabul edilmiştir.” Denilmişti.

Bu kararı 400’e yakın kadın kuruluşu alkışlamıştı.

İnsan onuruna aykırı her türlü cinsiyetçi ayırımcılığa karşı dayanışma içinde olmak umuduyla.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir