Ailesinin zoruyla ev sahibi olan gencin, kiracısı Özcan’la yaşadıkları kırdı geçirdi

2010’da işten çıkarılan babasının zoruyla dubleks bir ev kredisi için ailesinin kendisine baskı yaptığını söyleyen bir gencin sosyal medyada anlattığı kısa hayat hikâyesi, gülmekten kırdırdı. Yaşadığı zorlu süreci film tadında anlatan kullanıcısı, sorun yaşadığı kiracısı Özcan’la olan komik yazışmalarını yayınlayarak, sosyal medyayı kırdı geçirdi…

featured

İsmi öğrenilmeyen bir sosyal medya kullanıcısı, yıllar önce çalışma hayatına yeni başladığı dönemde yaşadığı zorlu süreci komik ifadelerle anlattı. Ekşi Sözlük’te başlık açan kullanıcı, ‘’6 ay sonra emekli olacağım. Sen kredi çek, 6 ay sonra ben emekli maaşımla ödemeye başlayacağım’’ sözünü aldığı babasının talebiyle kredi çekti.

Ancak SGK’deki karışıklık nedeniyle babasının 6 ay sonra değil de 4 yıl sonra emekli olacağını öğrenen kullanıcı, hayatının şokunu yaşadı. Maaşının yüzde 75’ini krediye ödeyen kullanıcı, daha sonra 2+1 olan evlerinin çatı katını kiraya verdiklerini anlattı.

Eve aldıkları tüm kiracılarda sorun yaşadıklarını iddia eden kullanıcı, son olarak yeni kiracıları Özcan’la yaşadıkları diyalogları film tadında bir hikâyeyle anlattı.

İşte o kullanıcı ve kiracı Özcan’ın yaşadıkları…

her şey babamın 2010’da işten çıkarılmasıyla başladı. aldığı tazminatla ev almak istiyorlardı ancak istedikleri ev tazminatın iki katı olduğu için kredi çekerek tamamlamak istediler. tabii babam o sırada işsiz olduğu için tüm oklar birden bana döndü. “daha kariyerimin başındayım. zaten kuş kadar maaş alıyorum kredi filan çekemem!” diyerek bu isteklerini şiddetle reddetsem de “yemedik yedirdik, giymedik giydirdik, o kadar büyüttük, okuttuk kırk yılın başında sana işimiz düştü” edebiyatı devreye girdi ve durum birden hayırlı-hayırsız evlat olayına döndü.

babam “zaten 6 ay sonra emekliliğim dolacak maaşım bağlanınca kredi borcunu ben alacağım” deyince kavga dövüş kabul ettim. ailem benim insafıma kalmıştı ve nasılsa sadece 6 ay ödeyecektim. bi kıyak yapayım diyerek 7 yıl vadeli kredi çektim ve işlemleri tamamlamak için tapu dairesine gittim. karşımda karadenizli, kısa boylu, ceketinin içine yelek giymiş anasının gözü bir müteahhit ve takım elbiseli bir memur duruyordu. ben de daha önce ev almadığım için olayın törensel bir ritüelle yapıldığını bilmeden şort ve tişört kombinimle sallana sallana gittim.

defterin başında toplandık, memur beni şöyle süzdükten sonra ev sahibi nerede diye sordu. belli ki bir velim olduğunu düşünüyordu. ben de ev sahibi benim deyince bi daha şaşırdı ve işlemlere geçtik. o sıralar da kimliğimde lise hazırlıkta çekildiğim 14 yaşındaki fotoğrafım var. resmi işlemlerde sorun olmasın diye de o fotoğrafımı çoğaltıp kullanmaya devam ediyorum. memur tapu defteri açıp evraktaki ergenlik fotoğrafımı görünce bi şok daha geçirdi tabii. kağıt üzerinde ergenin biri karadenizli bir müteahhitten çatı dubleksli ev alıyordu. imzalar atıldı eller sıkışıldı ve tapumu elime aldığım an kendimi dünyanın en güçlü insanı gibi hissettim. henüz 20’li yaşlarımın başında dubleks bir evim vardı. artık birisi çocukluğumuzda olduğu gibi “burası senin tapulu yerin mi?” diye sorduğunda tapumu çıkarıp “evet benim tapulu yerim” diyerek gözlerim kısık bir şekilde ufka bakabilecektim

aileme karşı sorumluluğunu getirmenin gururuyla dandik bir baklava alıp eve gittim ve annemle babam yüz numaralı adam’da başına talih kuşu konarak zengin olan şaban gibi karşıladı başladı beni. ailenin gururu, “aslan oğlumuz, zaten senin hayırlı evlat olduğunu biliyorduk” lafları havada uçuşuyor. ben de şapşal gibi ehe mehe tamam tezahürat istemez tripleriyle utangaç tavırlar içindeyim.

aileme yaptığım bu jestin üzerinden birkaç ay geçmişti ki bir gün telefonum çaldı. arayan babamdı. sesi biraz üzgün geliyordu, kötü bir şey olduğunu anladım ama söyleyeceği şey aklımın ucundan dahi geçmezdi. o anı hatırladıkça hala tüylerim diken diken oluyor, kendimi yerlere atıp üstümü yırtasım geliyor. derin bi nefes aldı ve nefesini verirken “oğlum ben bugün sgk’ya gidip emekliliğimi sordurdum, benim emekli olmama daha 4 yıl varmış” deyince o an vizontele’de televizyonda şehit olan oğlunun fotoğrafını gören siti ana gibi kalakaldım, gözlerim görmedi, aklım şaştı, lambada titreyen alev üşüdü. her nesnenin bir bitimi var ama bu kredi bitmeyecek mihriban…

birkaç saniye cevap veremedim ve sadece “nasıl?” diye sorabildim. “oğlum 20 yıl önce soyadımın sonuna er eklenen birinin sigortasını yanlışlıkla bana yatırmışlar onlar iptal olunca 4 yıl daha çıktı” dedi. baya baya gerçekti ya o an dünyanın en saçma diyaloglarından birini yaşıyordum. gerçek olamayacağını düşünmeye devam etsem de babam anlatmaya devam ediyordu. tamam baba evde konuşuruz diyerek kapattım ve behlül’ün direksiyon başında sinir krizi geçirdiği gibi mi çıldırsam, yoksa the it crowd’daki denholm reynholm gibi sakince pencereye çıkıp kendimi aşağı mı bıraksam karar veremiyordum.

eve gidince terör estirsem de olan olmuştu artık. babam da emekliliğini tamamlamak için asgari ücretli bir işe girdiği için hem evi geçindirip hem de borcu ödeyecek gücü yoktu. haliyle borç bana kaldı ve 4 yıl boyunca her ay maaşımın %75’iyle kredi ödedim. evin çatı katı ayrı bir daire olduğu için krediye katkı olması açısından kiraya verildi ancak 4 yıl boyunca neredeyse hiçbir kirayı 2 ay üst üste alamadık. çünkü her kiracı ayrı bir kazık atıyordu bizimkilere. birisi karısıyla kaçtı borç takıp gitti, birisi kanser oldu 3 yıl kira almadık. öbürü işsiz kaldı derken kira işi yalan oldu. 4 yıl boyunca borç ödeyip ekonomik olarak felç olsam da babam 4 yıl sonra emekli oldu ve nihayet borçtan kurtuldum.

borç ödendi ama kiracı olayını bir türlü çözemiyorlardı. eve 10 kişi girdiyse hepsi ayrı bela çıkıyordu. 10 yıl boyunca 6 ay düzenli kira aldığımız bir kiracımız olmamıştı. artık bu konu benim de canıma tak edince bizimkilere çıkışıp “siz insanları tanıyamıyorsunuz, herkesin lafına kanıp kandırılıyorsunuz, sizden ev sahibi olmaz” diyerek bu sefer ben kiraya vereceğim dedim. onlar da zaten yılın 2-3 ayı istanbul’dalar kalan zamanda memlekette yaşıyorlar. bizim canımıza minnet bul bi kiracı al kirayı dediler. ben de ilan verip kiracı aramaya başladım.

ev pendik’te olduğu için kitle son derece kötü. çatı katının bazı kısımları alçak olduğu için de aileler gelmiyor. ipsiz sapsız insanlar gelip duruyor. benim de kimseyi gözüm tutmadığı için evi bir türlü vermiyorum. bir gün özcan adında ığdırlı bir arkadaş geldi. patron şoförlüğü yapan iyi giyimli en azından üstü başı temiz birine benziyordu. eve bakan onlarca kişiden sonra en makul aday o olduğu için galiba doğru kiracıyı buldum dedim. sonra da bizimkileri arayıp “bakın kiracı nasıl bulunurmuş görün, iyi bi kiracı buldum” diyerek havamı attım.

ilk 2 ay işler yolunda gitti. ne gürültüsü patırtısı var ne kirayı sektiriyor. sonra şirketi mi batmış ne olduysa bu işten çıkarıldı ve çilem başladı. sürekli evde olduğu için içindeki gerçek canavar ortaya çıktı ve her ay kirayı almak için kırk takla atmaya başladım.

adam kira vermeye o kadar uzaktı ki ayda yılda bir kira vereceği zaman da her seferinde iban istiyordu.

alt katında ben oturmama rağmen her gece evde başka bir gürültü patırtı kopuyor garip sesler geliyordu. hatta bir keresinde ulumaya başladılar.

bu uyarımdan sonra özür dilemesine rağmen birkaç gün sonra eve bir sürü eskort getirdi ve gecenin 4’ünde alem yaparlarken kadınların pezevengi evi bastı. yukarıda kıyamet kopuyor. artık polisi arayacakken kadınları toplayıp götürdüler de olay daha fazla büyümedi.

yine aylarca kira yatırmayınca ters psikoloji yapmak için bi ramazan günü hesabına 100 lira fitre yatırdım ve adam abi benim ihtiyacım yok ki niye yatırıyorsun diye artistlik yaptı. ulan kirayı niye yatırmıyosun o zaman diyorsun cevap yok.

özcan hayatımda gördüğüm en rahat ve yüzsüz adamlardan biriydi. bir süre sonra karakteri komik gelmeye başladı ve aramızda garip bir diyalog oluştu. yaşadığımız dünya kadar saçmalık ve yazışmadan sonra nihayet çıkmaya ikna edip evin ilanını gönderdim ama şerefsiz dalga geçti bir de. ama ben de cevabı yapıştırdım hehe.

bir yandan özcan’ı çıkarmaya çalışırken

bir yandan da yeni kiracı aramaya başladım ama o süreç de pek iyi gitmiyordu açıkçası.

bekar evi olduğu için kiminle yazışsam konu saçma sapan yerlere gidiyordu.

ben yeni kiracı ararken özcan da tüm yüzsüzlüğüyle zaman kazanamaya devam ediyordu.

ben de artık yukarıdan her gürültü geldiğinde taşınıyor sanıp heyecanlanıyordum.

öyle veya böyle taşınma süreci başlamıştı ve ben artık özcan’ın evden çıkabilme ihtimalini bile seviyordum.

yaklaşık iki aylık bir taşınma sürecinden sonra özcan nihayet 3 kira takıp evi boşaltmıştı ama paramın onda kalmayacağı konusunda ısrarcıydı.

ben de bu lafından aylar sonra hala borcunu ödemediği için bir poster yapıp gönderdim ama tabii ki param özcan’da kaldı.

üzerinden 2 yıl geçti şimdiki kiracı kirayı tıkır tıkır ödüyor ama artık hiç keyfi yok.

ara ara whatsapp’tan hikayelerine cevap atıp paramı istemeye devam ediyorum. hatta geçenlerde sahte kabadayı cosplay’i yapmışken özcan’a da gözdağı verdim.

kafama estikçe de yazıp paramı istemeye devam ediyorum ama geyik yapıp devam ediyoruz.

geçende yazdım yine özcan ve onu anlattığım arkadaşlarla oturup çay içeceğiz. özlemiş.

ayrıca bi gün özcan’ın dizisini yapmakta da kararlıyım. özcan’a da sözünü verdim.

netflix, disney, blutv, exxen, gain yapımcıları bana ulaşın, yapalım şu “kiracı özcan” dizisini.

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir